twenty.end

803 64 15
                                    

Ayaklarımı hissedemez olduğum sırada kendimi dışarı attım.Bunun en sevdiğim yanı dışarıda beni adeta kendine çeken bir manzara olmasıydı.

Ne koyu ne de açık yeşil diyebileceğim sanki siyah ve beyazı yeşil rengine kattıkları ve sonucunda çıkan rengin muhteşem ötesi bir renk olarak karşımdaki alana yansımasıydı.

Kendimi bir parmak boyu uzunluğundaki çimlere bırakırken hissettiğim gıdıklanmalar gülmeme sebep olmuştu.Burda uzanıp hem tamamen özgür hissetmemi sağlayan gökyüzünü izleyebiliyordum hemde karşımdaki küçük ormanı.

Son 3 aydır çalışmalarımı fazlasıyla arttırdığım için herkes endişeliydi ama bunun tek sebebi sınavları geçmek istememdi.

1 yıl boyunca aralıksız hergün gelip dans ettiğim arkamdaki salonda gerçekten iyi arkadaşlar tanımıştım ve en önemlisi gerçekten her konuda iyilerdi.

Gözlerimi kapayıp yarın üçümüzünde sınavı geçtiğini hayal ettim.Gülümsemem büyürken içimdeki mutluluk tarif edilemezdi.Hep birlikte geçmek gerçekten harika olurdu.

"Hyung bak yine kaytarıyor" arkamdan bağıran kişiye döndüm "Yugyeomie bir yastığa ihtiyacım var" bunu söylediğim an yanımda bitmişti.

Yanıma uzandığında kafamı kaldırıp onun karnına koydum.Yugyeom herzaman yastığım olcaktı sanırım.Hani hayal kurup mutlu olduğunuzda hep yanınızda yastık vardır ya veya kafanızı gömüp ağladığınız bir yastık işte Yugyeom benim için tam bir yastıktı.

Jaebum hyung da gelip bacağıma kafasını koyduğunda kadro tamamlanmıştı.

Telefonum çaldığında cebime uzanıp direk yanıtladım.

"Kıskanç olduğumu hala farkında değilmisin?" kafam karışırken ekrana baktım ama yabancı numaraydı.

O sırada kafama dank etmişti.

"Bende iyiyim Daehyun senden naber" cevap vermeyince tribini anlamış devam etmiştim.

"Senin kalp gözün mü açık ne nasıl anladın hemen" sırıtıp cevabını bekledim.

"Sevdiğim insan tam kalbimdeyse elbette hisseder anlarım" ufak bir kahkaha attığımda bacağımdaki kafa bana anlamsız bakışlar atmıştı.

"Numaranı neden değiştirdin?" diye sorumu yönelttiğimde fazlaca sesli bir şekilde nefesini verdi.

"Aptal falan mısın Jinyoung" o anda gözlerim dolmaya başlarken hemen anlamıştım.Ekrana baktığımda Kore hattı olduğunu doğrulamıştım.

"Cidden geldin ha inanmıyorum gerçekten geldin mi?" şok içinde sorumu sorduğumda yine nefes vermişti.

"Şu çocuklardan hemen uzaklaşmassan geldiğimi sana göstermek için üzerinde kötü şeyler uygulamak zorunda kalıcam sanırım!" telefonu kulağımdan uzaklaştırırken kafamı toplamaya çalıştım.

Telefondan tekrar bağırma sesi geldiğinde ne dediğini anlamamıştım bile.

Bacağımdaki ağırlık kaybolurken birden ayakta ve koşar pozisyona gelmiştim.Bileğimi tutan kişinin ensesine bakarken ki şaşkınlığımı hiçbirzaman unutamayabilirdim.

Elimi sertçe çekip durduğumda oda durmuştu ama arkasını dönmemişti.

"S-sen neden bu kadar bekledin?" duygusallaşmanın tamda sırasıydı fikrimce.

Arkasını dönmeden cevapladı.

"Beni bekleyip beklemediğine emin değildim" bu sefer nefes veren bendim.

"Seni zaten beklemedim" kıkırdadığında sinirlenmiştim.

"Yarın ki o sınavı ben olmadan geçemessin diye düşündüm Jinyoungie" gözlerimi kısmış ensesine bakıyodum.

"Hem dans eğitmeni olcak hemde kareograf olcaksın ha" ses çıkarmadım.

"Cidden  fazlasıyla havalı bişey bu" kendi kendine konuştuğunu farkında mıydı acaba?

"Jinyoungie eğer git dersen şimdi tamamen gideceğim ama.." yıllar gibi gelen bi süre kadar bekledi.

"Artık kimseye gitme demem Mark sen zaten bu kelimeninde kalbiminde içine ettin" konuşmasını istemiyodum.

"Ama seni özledim Jinyoung" gözlerim tekrar dolmaya başlamışken bedenini bana çevirdi.

Tüm duyularıma emirler yağdırıyodum ağlamak yok sarılmak yok gözlerinle meydan oku diyodum ama yapamamıştım.

Özlem herşeyi silip atıyormuş ve ben bunu bilmiyormuşum.Bugüne kadar onu unuttum diyerek sadece kendimi kandırdığımı şuan fark etmiştim.

"Lanet olsun Mark..

seni çok özledim"

Resmen kaybettiği oyuncağını bulmuş çocuklar gibi ağlayarak yapışmıştım bedenine.

Bana sıkıca sarılırken söyledikleri herşey için umuttu.

"Demek beni beklemicektin ha

seni hiçbir zaman terk etmediğimi biliyordun ama herkes yapmışım sanıyordu

insanlar bizi bu kadar basit görebilirler ama

sen benimsin Jinyoungie

istesende istemesende

herzaman benimsin."

Bana daha sıkı sarıldığında cevabımı vermiştim.

"Seni beklemicektim çünkü benim olanı neden beklemeliyim"

Benden ayrılırken yine o sert ifadesini takındı.Yanlış bişey söyleyip söylemediğimi kontrol ediyordum ki sonunda konuştu.

"Hemen uzaklaşmassan ne yapıcağımı söylemişmiydim?" kafa karşıklığıyla ona bakarken bileğimi tutup sertçe kendine çekmişti.

Aklıma söyledikleri gelirken "Eskisi gibi güçsüz değilim Mark bu yüzden uzaklaş" diye meydan okumuştum ki benim tüm çabalarımı yok sayarak beni öptü.

Hemde gücümü kullanacağımı söyleyip meydan okumama rağmen ben daha çok istemiştim bunu.

Dudaklarını ayırıp yüzüme o çok bilmiş gülüşünden fırlattı.

"Bakıyorumda çok fazla büyük konuşuyosun sen" tekrar sırıttığında kulağıma eğilip "Devamını da otobüste getiririz ha?"

Sırıttığımda kahkahalarla gülüyordu.Ve bunu film izler gibi izliyordum.

___

Yeni markjin bebeğimin adı "mayday , markjin" bakmak isteyenler için 😄

Ya söyleyinde bir daha ben son falan yazmıyım gerçekten bu konuda çok beceriksizim ldşfğeğdş

O değilde sonunda bitirdim

Hayır yanlış anlaşılmasın ama cidden bir ara yazarken ölücektim

Aklının durması fazlasıyla kötü haliyle

Neyse

Hikayemi okuyup sevenlere ve sevmeyenlere yani herkese teşekkür ederim *-*

Yazdığım en uzun bölümdü yahu 700 kelime nedirrr

 stixbus , markjinWhere stories live. Discover now