Ep. 12 ||the stawberry cake||

2.2K 199 140
                                    

Bölüm Şarkısı; Union J - Carry You

(Baekhyun)

Bazı anlar vardır. Kendinizi bulduğunuz, dış dünyadan soyutlayıp kendi dünyanıza adım attığınız ve oraya kimseyi sokmadığınız anlardan bahsediyorum. O anlar bizim için belki de bu dünyadaki en güzel anlardandır. Yavaşça o dünyaya adımladığımız kendimizi buluruz adeta. Tabii bir de oraya gitmemizi sağlayan uğraşlar vardır. Bu uğraşları yaptığımız zamanlar vücudumuz sanki kendini bir Anka kuşu gibi yenilerdi. Her hücremiz salgılanan endorfin hormonuyla bizi ferahlatırdı. İşte bana böyle hissettiren de yaptığımız şeyden zevk almamızdır.

Ben pastane işletmeyi bu yüzden seviyordum. Kendi küçük pastanemde kendi harikalarımı yaratarak gayette mutluydum ben. Bir zengin züppesi olmaktansa sevdiği işi yapan bir fukara olmayı tercih ederdim. Çünkü bana böylesi kafiydi. Ben böyle olmayı seçiyordum. Asla ve asla gözümüz hiçbir zaman parada değildi ve olmamıştı da. Para denilen şey gram umrumda değildi. Evet, belki de son model bir arabam, televizyonum veye telefonum yoktu ya da bir villada yaşamıyordum. Ama böylesi daha güzeldi. En iyisi böyleydi. Ben böyle mutluydum. Hem küçük evimdeki sıcaklığı başka bir yerde bulamazdım ki. Öyle bir sıcaklık hissini hiçbir büyük ev vermiyordu. Gereksiz bir şeydi büyük evler gözümde.

Belki de savunma mekanizmam böyleydi. Emin değildim ama işte mutluydum. Annemle olan anılarımızı saklayan o minik eve aşıktım yine de. O ev... O ev benim varlığımın en büyük nedeniydi. Ve o evin içinde yaşayan dünyalar güzeli kadınsa benim biricik annemdi. O kadına hiçbir şeyi değişmez. Değişemezdim. O olmasaydı burada olur muydum ki ben? O olmayıp, dokuz ay boyunca beni karnında taşımasaydı ben... Ben olmazdım ki. Benim annem bu dünyada sahip olduğum e mucizevi kadındı. Yıllarca benim gibi huysuz, asosyal bir çocukla uğraşmıştı. Özellikle lise yıllarımda ne kadad zorlandığını bir ben bilirdim bir de Tanrı bilirdi. Okuldakilerle yaşadığım problemler bizi nerden nereye getirmişti. Daha ikinci aydan kendimi odama kapatıp o sikik yere gitmeyeceğimi söylemiştim kaba bir dille. Oraya gitmek cehenneme gitmekten farksızdı. Ölüm gibiydi. Hatta ölmek bile yanında hafif kalırdı. Öyle bir ıstıraptı ki yaşadığım şeyler...

Ah, zavallı anacağıma neler çektirmiştim. Yine de... Yine de o hiçbir zaman bana karşı bir sitem de bulunmamış tam aksine yanımda olup bana hep destek olmuş, o güzel sesiyle bana bir ninnie gibi gelen sesiyle "İyi olacaksın, Baekhyunnie. Her şey geçecek." diye fısıldar ve bana sımsıkı sarılırdı. Ah... Onu çok özlemiştim. Hem de fazlasıyla.

"Ah, anne... Keşke yanımda olsan da bana sarılsan. Saçlarımı okşayıp o güzel sesinle bana ninniler söylesen." Özlemle mırıldanmış ve hemen ardındansa buzdolabından aldığım malzemeleri tezgaha koymuştum. Ses, sanki herşeyimi biliyormuşçasına tüm gerekli eşyaları koymuştu buna. Çilek dışında başka meyve kullanmadığım pastanın tarifine kadar herşeyi hazırlamıştı. Cidden Ses'ten korkulurdu. O kadar şeyi nasıl öğrenebilmişti ki? Hem neden Chanyeol ile bizdik? Başka manga karekterlerine benzer insan yok muydu? Ah... Bu iş cidden sikilesi derecede sıkıcı bir hal alıyordu. O kimmiş ki de bizi bu eve tıkıyormuş? Ah? Hangi yetkiyle bunu yapabiliyormuş?

Çıldıracak raddeye gelmiştim. Elime geçen ne varsa hepsini çöpe atmak ve sonrada orada paramparça etmek istiyordum. Keçilerimi yavaş yavaş kaçırıyordum. Ah tanrım bu dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı. Hem bu evde tıkılı kalmak olmayan klostrofobimi artırıyordu. Bu da burayı dayanılmaz kılan şeylerde bir tanesiydi. Ah ama en büyük etken Park Chanyeol'dü.

Onunla aynı dünya üzerinde yaşadığımı bilmek bile benim kendimden soğumam için bir etkenken onunla aynı evde tıkılı kalmak tam bir kabustu benim için. Öyle bir kabusun ortasındaydım ki yavaş yavaş sona yaklaşıp birilerine patlayacağıma dair kötü bir his vardı.

After The Stalker(#2)Where stories live. Discover now