Hırsız

251 84 13
                                    

        "Acındırırsan arsız olur, acıktırırsan hırsız olur." demiş büyüklerimiz, ne kadar da haklılar...

         Her kanıtlanmış çalışma bir emek ister, hırsızlık dahi...

         Dünkü durağım için  ay yıldızlara selam vermeden, sabah horoz billur sesiyle uykumu bölmeden çalıştım durdum. İki ay... Eve girebileceğim en uygun açıyı, evde bulabileceğim değerli eşyaların konumlarını, en uygun saatten en detaylı ekipmana kadar hesapladım.

         Üç beş parça bir şey aldığımda hayatlarında bir şey eksilmeyecek insanlardı. Aynı zamanda da genç ve bekar bir çift bulmuştum. Çağ aile yadigarı şirketlerinde patron, Dare ise bir dernek yöneticisiydi.

         Bir akvaryum balığının gölete kavuşması gibi... Daha alternatif bir çift olamazdı. Değerlendirmemek nimete ihanet olurdu.

         Roma tatilleri için sabah on birde yola çıkacaklardı. Temizlik görevlisi öğlen birde iş başı yapacaktı. Görevli işini bitirdikten sonra ise ben mesaiye başlayacaktım. 

        Sabah plan işlemeye başladı, tatile çıkmak üzere evden ayrıldılar. Haber uçurmasını önlemek adına görevlinin işi tamamlamasını da bekledim. Görevli, evden ayrılırken çevirdiği küçük anahtarın çelik kapıya nasıl hükmettiğini duyduğum naralarında bir şeyin eksik olduğunu hatırladım.

          Cam kesme elmasını unutmuştum. 

         Böyle bir gafı nasıl yaptığıma hayıflanırken, uzun günüm olduğunu hatırlamanın verdiği rahatlıkla kendimi avuttum. Yakın bir yerden temin edemezdim, eve alıp dönmem ise bir buçuk saatimi aldı.

          Malzemelerimi tamamlayıp, eve girip işe başladım. Böylesine lüks bir zaman diliminde hırsızlık yapmak iştahımı açmıştı doğrusu. 

         Dolaba yöneldim, kapağı araladım... 

        "Ananaslı konserveyi mi alsam, yoksa meyveli pastayı mı? "derken bir ses duydum.

        Mümkünatı yoktu kimse evde bulunamazdı !

        İçeriden gelen ses Dare'nin idi.

        Ses yükselerek, ruhumu ezmeye başlarken, sığınabileceğim bir yer dolabını gözüme kestirdim. İçinin boş olması ise Titanic'in parçalara ayrılan bir yarısının batmayacak olması gibi doğa üstü bir olaydı.

        Peki Dare neden gitmemişti? Neden sesi duygularının altında kalmış gibi titriyordu? Peki şimdi ne yapacaktım?

       Mutfakta atıştırmalık bir şeyler bulabilirdim bu yüzden sabaha kadar bekleyip, Dare aldığım üç beş parça eşyanın farkına varmadığı sürece uyuduğunda evden çıkabilirdim.

       Beklerken çocukluğum düştü aklıma...

      İlk çocukluk aşkımı çalan ressam çakma ufaklığın, okulda özel kalemlerini yürütüp, alaturka tuvaletin deliğine   kırıp attıktan sonra sifonu çekerken suratımdaki o sinsi tebessüm...

      Çakma ressam arkadaşımız okulda ağlarken havası gittiğinde çocukluk aşkım da bana dönmüştü.

      Çok küçük yaşta öğrendim, hayat oyununda kazanmanın, çalma sanatının eseri olduğunu...

       Kısacası bu hayatta, fazla tükettiğin her besinde vücudunun dinç kalma hakkını çalarsın, sabah alarmla uyandığında kendi huzurunu çalarsın, birini öldürdüğünde kişinin hayatını, karısının/kocasının eşlik hakkını,çocukların ebeveyn hakkını çalarsın, bir komşudan bir sabah sakladığın merhaba ile tebessümünü , hatrını çalarsın, yalan söylediğinde karşındaki kişinin doğruyu bilme hakkını çalarsın...

        Dare' nin seslerini tekrar duymaya başladım. Kendi kendine söylenirken seçtiğim üç beş kelime arasında bir cümle vardı. "Beni nasıl aldattın !" 

       Haklıydı.  O kadar kültürlü, düşünceli , adaletli, tutarlı,kanaatli, merhametli, kimseyi incitmeyen, mütevazı, tebessümü hayat güzel bir insanı neden aldatabilir bir insan?

      Hava kararmış ve sesler artık dinmişti. Kontrol etmek için sessizliğin krallığındaki adımlarımla ilerliyordum . Her adımımda uyumuşçasına bir güven geliyordu. 

      Tam hükümdarlığıma kavuşuyordum ki... Huzurun tablosuna esir düştüm.

       Bir insan bu kadar perişanken, bu kadar kutsal nasıl görünebilir ?

       Bu sabah derneğe yüklü bir miktar bağış yapmak üzere erkenden yola koyuldum. Yanılmadığıma sevindim Dare'yi işinin başında gördüğümde, onca çabayla çaldığım meblağ amacım dışında gitmediği için gülümsemeden geçemedim.

       Gözlerinden akan yüreğinin deryasında yüzebilmek için tüm servetimi verirdim.

       İşlemimiz tamamlandığında bu konuyla çok ilgilendiğimi söyledim ve daha detaylı konuşmak üzere öğle arası için yemek teklif ettim. Tereddütsüz kabul etti.

       Başı sonu belli olan , bir özellik taşıyan zamana Çağ derlermiş, bir Çağ'ı daha kapattık. Ne derler bilirsiniz,

       "Hırsızları, fırsatlar yaratır.". 

HAYAT...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin