Nizami birleşimin üzerinden geçen 9 ay sonunda nefes almaya başlamıştım. Güneş kadar sakin, bir kısrak kadar enerji hissediyordum. Zıt anlamlı tüm kelimeler adeta benle bütünleşmiş ve bende bulmuştu somut bir gerçekliği.
İnsan eğer altına sıçıp bunu temizleyemiyorsa insan olmamıştır. Yaşlanmayı tenzih ederim. Konuşamamak ve isteklerin, ricaların olduğun da "agugubuga" gibi aptalca gevelemek bile apayrı bir eziyet. Neyse ki çok geçmeden öğrenebildim insan dilini.
Hayat capcanlı, aşırı hızlı ve çok eğlenceliydi. Ta ki dedemin yanına gittiğimiz lanet bir yaz ayında eve dönerken girdiğimiz o petrol ofisine gelinceye dek. Direksiyonda uyuyakalan aptal bir insan tüm ailemi ezip geçmişti. En son o an ağladım. Boğazım yırtılana kadar. Ağladım ama o gürültü yüzünden. Arabanın içindeydim. Beni tek başıma arabada bırakıp markete gitmişlerdi. Niye gitmişlerdi ki?
Yaklaşık 1 saat sonra evimizdeki buzdolabından birşeyler alıp yemek dururken nerden çıkmıştı bu market? Az sonra yeleği ve şapkası olan bir abi kucağına aldı beni. Annem ve babam kanlar içinde asfaltla bütünleşmişlerdi. Onları görünce ben daha da çığırdım. Giderek arttı sesim. Ama kalkmadılar. Normalde hemen koşa koşa gelirdi. Bu sefer de bu yüzden ağladım.
Ambulanslar, polisler. Büyüme sürecindeyken kendimi adayabileceğim tüm meslek erbabları oradaydı. Beni bir ambulansın içinde hastaneye götürdüler. Koşullar, hemşire ablanın kucağını beşik yaptı. O kadar beyazdı ki herşey, hayat tüm canlı renk çeşitliliğini ömrüm boyunca kovmuştu.
Düşündüm de, sinestezi hastalığım hep vardı. Onu farkedebilmem için bir gün bunca dram ve boğucu renkleri bir arada görmem gerekti. Kan kırmızı, parlak beyaz ve memur lacisi. Son sarıldım parlak beyaz renkli hemşireye fakat lacivertler kucaklayıp götürdü.
Toplama kampı memuresi iyi biriydi aslında. Ama sonraları çok değişti. Ya da hep öyledi ve biraz daha besilenmemizi bekliyordu. Etli butlu seviyordu demek ki kum torbalarını.
Burda oturup size acı dolu hayatımı anlatmayacağım. Ben burada oturuyorum. Soğuk ve yapayalnız. Yaşım 4. İçimde kopardığım her sessiz fırtınada hala bekliyorum annemi ve babamı. seslerini ve yüzlerini unuttum. Geceleri morarmış bedenimin yarattığı korku dolu rüyalarımdan soluk soluk uyandığımda koridorun ışığının yanmasıyla annemin yanıma gelmesini bekliyorum. Ama onlar hala yatıyorlar. Belli bir vakitten sonra bunu da aştım. Benim sıcak sarım ve koruyucu turuncum yormasınlar kendilerini. Büyüdüm artık. Onlar da yaşlandı haliyle. Yormasınlar kendilerini.
Yarı yerine kadar buğulanmış penceremin arkasındaki karanlığa karşı oturuyorum. Bir sandalyede. Yapayalnız. Ara ara şehrin bir yerinde bir parıltı oluyor. Aynı içimdeki umut gibi. Çocuksu bir sevinç çığlığı mesela.
Hayat, ışık kadar soğuk ve uzak. Ömrüm ve kalanını da biliyorsunuz zaten. Ya da artık bileceksiniz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asimetrik Aksilikler (Tamamlandı)
FantasyVarlık ve yokluk arasındaki ince çizgide hayali yaşantıların gerçek hayata yansımalarını tasavvur edemeyen emekli bir ajanın trajikomik hayat öyküsüdür. Roman içerisinde yaşanan olaylar tamamen hayal ürünüdür, ancak hiçbir zaman yaşanmayacak değildi...