Ay ve Güneş

29 4 0
                                    

Saat gecenin ikisi .
Sabaha beş var.
Dışarıda kar yağıyor.
Öyle karanlık ki gece,
Karın beyaz olduğunu yere düşünce fark ediyorum.
Geceyi aydınlatan ay bile sönmüş.
Çünkü söndürmüşler Güneşini.
Çünkü ışığını alamayınca ay,
Kederlenip üzülmüş herkesten habersiz.
Boşa kapatmış kendini içine.
Çünkü bitirmişler Güneşin umutlarını.
Söküp almışlar tüm ışığını,
Sonra atmışlar bir kenara,
Atık yiyecekler gibi...
Oysa ihtiyacı vardı halen ışığa ayın.
Yoksa ne manası kalırdı en güzel manzaranın?
Ne manası kalırdı muhteşem dolunayın?
Nasıl ölürdü ki Güneşin umutları?
Neydi umutları,
Kim öldürebilirdi umutlarını koskoca Güneşin?
Neye kızardı, küserdi ki böyle zalimleşirdi?
Çünkü o koskoca Güneşti.
Ihtiyacı olana koşardı her zaman, karşılıksız.
Bir dünyası vardı onun.
Ayı burada tanımıştı, burada yeşertmişti umutlarını.
Ay, Güneşten habersiz iş yapmaz,
Ona yardım ederdi.
Ve her zaman sadıktı.
Kuzeye koşardı Güneş Güneydeyken.
Ama öldürmüşlerdi umutlarını Güneşin.
Küsmüştü aya, dünyaya.
Küsmüştü umutlarını çalan herkese.
Karşılık beklemiyordu Güneş.
Belki bir tebessüm.
Belki birkaç nazik söz.
Hatta belki bazen,
Belki bazen biraz fazlası.
Birazcık...
Beraber edebildikleri birkaç kahkaha.
Ay ve Güneş küsmüşlerdi birbirlerine.
Oysa içleri kıpır kıpırdı.
Bir dönse baksa şu karanlık gecenin hâline,
Sarılacaktı, koşacaktı ve geride bırakacaktı,
Bütün ölmüş umutları.
Yeşerecekti geride bıraktıkları her şey.
Gökten kar taneleri bembeyaz yağacaktı.
Ve biz bunu görecektik.
Ama ay kibirliydi, Güneş ise yorgun.
Güneş geride bıraktıklarının farkındaydı.
Dönmedi bir daha ve bir daha bakmadı ardından...

Saat gecenin üçü olmuş.
Ama bir anlamı yok,
Geride yapayalnız bırakılmışlar için...

Maviye Çalar GözlerinWhere stories live. Discover now