Bölüm 12

22.2K 1.6K 156
                                    

St. James Sarayı'nda olağan bir günün ardından yaşlı adam arabasına doğru yürüyordu. Güneşli bir akşamüstüydü, ilerleyen yaşına rağmen hala yüksek enerjisiyle hayata sımsıkı tutunan Dük, etrafta duyulan neşeli kuş cıvıltıları eşliğinde tempolu adımlar atıyordu ki hızla önüne atlayıp iki büklüm selam veren üniformalı adamı görünce durmak zorunda kaldı.

- Mareşal Hazretleri, Norwich'ten gelen bazı haberler var. Müsaadenizle iletmek isterim efendim.

- Konuş McCoy, acele et. Vaktim yok.

- Efendim, hemen izah edeyim. Marki Hazretleri konağı kapatıp Londra'ya yerleşmek üzere Norwich'ten ayrılacaklarını duyurmuşlar ve Savunma Bakanlığı'ndan yeni bir vazife talep edene kadar Norwich'teki askeri üsteki görevlerinden istifa etmişler. Aldığımız bilgiler bunlar, takibe devam ediyoruz, Mareşal Hazretleri.

- Albay Peterson ne diyor?

- Efendim Albay Peterson, muhbirimize Marki Hazretleri'nin evlilik hazırlığı yaptığını söylemiş. Fakat kendisinin muhbirle bağlantımızı tespit ettiğini düşünüyoruz.

Üniformalı adamın sözü üzerine sinirlenen Wellingstone Dükü kükrercesine konuştu.

- McCoy, çok akıllı olmadığının farkındayım ama bu kadarını düşünmemiştim. Adam tabii ki herkesi bağlantımız bilecek, ona göre konuşacak. Doğrudan söylediklerine bakmayın, satır aralarına bakın, yüz ifadelerini inceleyin. İstihbarat hakkında hiçbir şey bilmeyen adamlarla nasıl savaşılır Ulu Tanrım.

Albay McCoy sarayın önünde herkesin ortasında uluorta azarlanmaktan dolayı gerilmiş, başı öne eğik duruyordu. İmkanı olsa Yarbay Welles ile ilgili hiçbir bilgiyi yaşlı canavara aktarmazdı ama Mareşal Hazretleri başka bir kaynaktan duyduğu anda başına geleceklerden korktuğu için mecburen istihbarata takılan tüm verileri iletiyor, istisnasız her seferinde de azar işitiyordu.

Yaşlı Welles adamı öylece bırakıp arabasına bindi. Küçücük bir işi yüzlerine gözlerine bulaştırıyorlardı. Arthur, sanmıyordu ama, kaçarsa bu aptalların ruhu duymazdı. Dük Hazretleri, Kral William'ın üç gün sonraki yemek davetine katılır katılmaz ertesi gün Norwich'e gitmeye karar verdi.

Yaşlı asker, oğlunu zorla evlendireceğine kendi de pişmandı ama söz ağızdan çıkmıştı bir kere ve bu işten dönerlerse herkese rezil olurlardı. Aptal çocuk evliliğin sadece toplumdaki mevkiini yükseltme amaçlı yapılan bir anlaşma olduğunu anlamamakta ısrar ediyordu. Bu meseleyi çok büyütmüştü. Kendisine işkence ediliyormuş gibi davranıyor, zaten meymenetsiz olan yüzünü iyice asıp oturuyordu.

Dük Welles kendisi de severek evlenmemişti. Kitty onun gençlik aşkıydı ama evlendiğinde kıza karşı çoktan soğumuştu. Aşk zaten biten bir şeydi. İyi bir evlilik aşkla değil uygun bir ünvan ve çeyizle yapılırdı. Kitty bunalımlı bir kadındı, evlendiklerinde de öyleydi zaten. Ama Arthur annesinin hastalıklı halleri yüzünden hep kendisini suçluyordu. Tanrı biliyor ya o çocuğu mutlu etmek için neler yapmıştı. En iyi okullarda okutmuş, asker olmak istediğinde görgüsü bilgisi artsın diye yurt dışındaki üslerine ziyaretlere bile göndermişti. Ama neylersiniz ki Arthur aynı annesi gibi suratsızdı ve hayatı yaşlı babasına zindan etmek için her şeyi yapıyordu.

Şimdi Norwich'e gidip toplanma işlerine yardımcı olur, oğlunu güzellikle konuşup ikna etmeye çalışırsa belki Arthur yumuşardı. En fazla binde bir ihtimal şansı vardı ama oğlunun mutluluğu için denemeye değerdi. Annesi yüzünden mutluluk ne demek onu bile bilememişti çocuk, evde hep hüzün ve gözyaşı vardı. Kitty sağken eve gidip o kadının ağlamaklı yüzünü görmektense düşmana esir düşmeyi, sürgün edilmeyi yeğlerdi. Arthur da ona baka baka benzemişti. Tanrıya şükür son zamanda biraz sosyal hayata katılmaya, eğlenmeye başlamıştı. Evlenip Londra'ya yerleşince arkadaşlarıyla daha sık bir arada olacaktı işte daha ne istiyordu? Düğün hediyesi olarak ona bütün kitaplarını vermeyi düşündü yaşlı adam. Evet, evet.. Binlerce kitap Arthur'u memnun ederdi.

Demir Dük'ün OğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin