Arthur neler olduğunu anlamasa da bir tuzak olduğunu fark etmişti atını hızlandırırken elini tabancasına attı ama kız kendisinden beklenmeyecek bir hız ve kuvvetle Juan'ın bileğini kavradı ve kolunu sırtına büküp elindeki bıçağı boğazına dayadı.- Sakın yeltenmeyin Lordum, arkadaşınıza asla acımam. Atınızdan inip silahlarınızı yere atın.
Juan dudaklarını oynatarak 'Kaç' demeye çalışıyordu. Arthur kadına bir kez daha baktı. Bir insanı bıçakla öldürecek kadar acımasız olabilir miydi? Ah, elbette olabilirdi. Tepenin üstünde ayağa kalkıp silahları üzerine doğrultulmuş halde aşağıya doğru inen iki adamdan birinin sözleri bunu doğrular nitelikteydi. Bir diğer adam da Juan ve kadının arkasında tepenin yamacında gizlendiği yerden çıkmış tüfeğiyle yaklaşıyordu.
- İnanın Marki Hazretleri, Scarlett aylardır ülkemizden öyle bunaldı ki, sizi Dük'e teslim edip bu işten kurtulmak için bir ordu dolusu adamı hiç çekinmeden doğrar.
Tüfekle yaklaşan adam diğerinin sözlerini beğenmemişti.
- Nazik ol, Stan. Beyefendinin tepesini attırmayalım. Onca Apache şeytanının hakkından gelmiş. Tehlikeli olabilir.
- Haklısın Rick, konuşma işini Miller'a bırakalım.
McGraw bunu söylerken ellerindeki tabancaları havalı havalı kınlarına yerleştirdi ve kaslı kollarını göğsünde kavuşturdu.
Arthur kesinlikle adamların, ve kadının da tabii, deli olduğuna hükmetmişti. En basit psikolojik savaş tekniklerini kendi üstünde uygulayabileceklerini mi sanıyordu densizler? İkisi seni umursamıyoruz, senden korkmuyoruz mesajı vermek için tartışır gibi yapmışlardı. Muhtemelen şimdi Miller dedikleri sarışın genç, ki o da kadın gibi İngilizdi, kendisine en derin saygılarını sunup aklı sıra güvenini kazanacaktı. Yarbay bu kaçık heriflerin kendisini oyalamasına izin vermeyip bulundukları sahnenin açık noktasını aradı. İkisini vursa bile biri kendisini vururdu. Canlı ele geçmesi emredilmiş olmalıydı ama peşinde aylardır gezmekten bunaldıkları belli oluyordu ve emri yok sayabilirlerdi. Özellikle de Stan ve Rick. Ya o ikisini vursaydı? O zaman Juan kesinlikle ölürdü, kadın hiç tekin durmuyordu çünkü. Miller, McCoy'un adamı, kadın ise gizli servis ajanı olmalıydı. Diğer ikisi herhalde Amerikan istihbaratındandı. İyi yetişmiş dört ajanın bir köy dolusu yerliden yüz kat fazla tehlike arz ettiğini kendileri de biliyorlardı zaten. Kadın sıkılmış gibi bakıp Juan'ın kolunu biraz daha sıktı, genç adamın istemsizce ıhlamasına rağmen kendisi hiç de güç harcıyor gibi durmuyordu.
- Hiç bir planınızın sonucu istediğiniz yere varmıyor. Haydi, müsaade edin artık da Don de la Pena sevgili karısına kavuşsun. Biz de başbaşa kalalım.
Sonra yeşil gözlerini süzerek iç gıcıklayıcı bir sesle ekledi.
- Dük'ün gösterdiği portre hiç hakkınızı verememiş doğrusu.
Juan kulağının dibinde o çekici sesleri çıkaranla kolunu mengene gibi sıkanın aynı kişi olduğuna inanamıyordu. Arthur ise bir kere daha peşindeki ekibin tamamen kaçıklardan oluştuğuna hükmetti. Sadece İngilizin sesi çıkmamıştı. Arthur genç adama yan gözle baktı ve onun kadını belli belirsiz bir acıyla izlediğini gördü. 'Aşk acısı çeken biri daha. Lanet olsun, eve dönmek istiyorum.' İç sesi bunları söylerken tabancasını kılıfına koydu. Atın başını sola çekerek Miller'a doğru döndü. Yamaçta duran uzun boylu adam ve iri, siyah aygırın üstündeki Arthur hemen hemen göz hizasındaydılar.
- Sen neden oyuna katılmıyorsun, Miller?
- Çünkü ben bu durumu ciddiye alıyorum, Lordum.
- Ciddiye almaya değecek bir şey yok ortada. Özgürlük benim için imkansız bir kavram. Sacramento'da olduğumuzu nasıl keşfettiniz?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Demir Dük'ün Oğlu
Historical FictionTAMAMLANMIŞ HİKAYE WATTYS 2017 KAZANANI TARİHİ KURGU 2. KİTAP TARİHİ KURGU #1 12.08.2017 Alexandra kimsesizliğine çare olacak bir liman arıyordu, Arthur ise babasının onu mecbur bıraktığı evlilikten kurtulmaya çalışıyordu. Kader bu iki insanın yoll...