Giriş

41.7K 188 14
                                    

Varlıer Ailesi...
Onların hayatı 14 yıl önce değişmeye başlamıştı.

Bazen hayat sadece elindekileri değil, içindekileri bile alır senden ve ait olmadığın mekanları, insanları çekmek zorunda bırakır seni. Bırakmak, çekip gitmek istersin. Ama öyle güçlü, öyle kalındır ki bağların; ‘Mecburiyet.’ der, ‘Hayat şartları.’ der çekersin ve vazgeçtiklerinin arasına önce kendini eklersin.

Adım Cansu. 3 yaşında ailesini kaybetmiş, 8 yaşında Varlıer ailesinin evlatlık aldığı küçük kız. Babam Metin Varlıer yazılım uzmanı, annem Nesrin Varlıer özel bir şirkette müdür yardımcısı. Hayatlarını öz kızları Suzan ve ondan ayırmadıkları bana adayan bu iki insan, ileride bizi nelerin beklediğini bilmeden büyüttüler. 8 yaşındaki o masum kız, tek başına ayakta durabilen birisiydi artık. Babam bizi kendi gibi yetiştirmişti. Yaptığı mesleğin inceliğini bir bir bize işlemiş, öğrenmemiz gereken her şeyi adım adım anlatmıştı. Bizim merakımız ve işi kolay kavramamız onu heyecanlandırıyor ve gözlerinin mutlulukla parlamasını sağlıyordu. Babamızı gururlandırmayı seviyorduk.

Annem ise otoriter ama bir o kadar sevgi doluydu. Bizi sorumluluklarımızı kendimiz çözebileceğimiz şekilde büyütmüştü. Her şeyimiz bir düzen içindeydi.

Ama şimdi bu kuralların hepsi yok olmuştu. İçimdeki asıl çocuk, onlardan sonraki hayatımda büyümüştü. Onu besledim, kendi duygularımla büyüttüm ve asıl beni yarattım.

                                ***
Karşıdan küçük kızını izleyen Metin Varlıer, sıkıntıyla içini çekti. Her geçen saniye kızının daha da içine kapanması, onu günden güne yıpratıyordu. Küçük kız, önündeki boyama kitabına odaklanmış ve babasının onu izlediğini bile fark etmemişti. Kızının yanına gitmek için bir adım atacakken arkadan ona dokunan eşinin eliyle kendine geldi.

"Gel, üstüne gidersek onu daha da zorlamış oluruz." Anlayışla başını sallayıp son bir kez kızına bakarak eşini takip etti.

Salona oturan çift ne yapacaklarını bilmiyordu. Bu zamana kadar küçük kızları hayata kolay uyum sağlayabilsin diye her yolu denemişlerdi ama en ufak etki bile yaratmamıştı Suzan'da.

"Daha küçükken böyleyse ilerisini hayal edemiyorum Nesrin. Dışarı çıkıp oyun oynamak, arkadaşlarıyla vakit geçirmek istemiyor."

"Farkındayım ama eninde sonunda aşacak bu durumu. Nereye kadar böle devam edebilir ki?" dedi Nesrin hanım.

"Psikoloğunun dediğini duydun. Ne kadar erken o kadar çabuk sonuç." dedi ayağa kalkarak. Pencereye doğru ilerleyip kollarını kavuşturdu ve düşünmeye başladı. Denemedikleri bir şey olmalıydı. Böylesine zorlu dünyayla, Suzan gibi içine kapanık insanlar savaşamazdı. Belki de tek çözüm onun her an yanında olacak bir arkadaştı. Onunla büyüyecek, bütün zorlukların üstesinden birlikte geleceklerdi.

Aklına gelen fikirle Metin bey eşine döndü.

"Belki de onun yanında olacak sonsuz bir arkadaşa sahip olmalıyız." dedi gür sesiyle. Nesrin hanım, eşinin dediğini anlamaya çalışırken Metin bey yanına oturdu ve ellerini kavradı.

"Şuan yanında onun yaşlarında olan birisine ihtiyacı var çünkü birbirlerini daha iyi anlayıp, daha sıkı bağlanacaklar. Hem belki de-"

"Ne yani evlatlık mı alacağız? Ne saçmalıyorsun sen Metin, biz daha kendi çocuğumuzun durumunu düzeltemezken yanımıza gelecek çocuğun da böyle sorunlu olmayacağını nereden bilelim?"

"Hemen sinirlenme, mantıklı düşün. Normal arkadaşlarıyla sadece 1-2 saat birlikte ve geçirdikleri vakitten de bir şey anlamıyor. Bu onun açısından çok iyi olacak. Bak bu konuda bana güven. Evlat edineceğimiz çocuk hepimize iyi gelecek, söz veriyorum." Metin beyin yumuşayan sesi, eşini biraz olsun sakinleştirmişti. Mantıklı olsa da böyle bir riske girmeğe değer miydi emin olamıyordu ama söz konusu küçük kızıydı. Onun için ölüme bile razıydı. 
 
Ertesi gün yakınlarındaki yetimhanede aldılar soluğu. Kızları Suzan, ikisinin elini sıkıca kavramış geldiği yeri gözlemliyordu. Etrafındaki onca çocuğa seçici gözlerle bakıyor, onları anlamaya çalışıyordu.

Onlara doğru yürüyen üzüm boylu adam, “Hoş geldiniz, ben yetimhane müdürü Görkem. Buyurun ofisime geçelim isterseniz.” dedi eliyle yönlendirerek. Metin bey eşine döndüğünde kızları Suzan aniden ikisinin de elini bıraktı ve ileri de saçlarını iki yandan toplamış, yere bir şeyler çizen kızın yanına ilerledi. Küçük kız, yanına gelen Suzan’a gülümseyerek bakarken Suzan, ışıldayan gözleriyle ona bakan kızı incelemeye başladı.

“Sende çizmek ister misin? Ben ağaçları çok severim bu yüzden buradaki annelerim yere resim çizmeme izin veriyor.” dedi elindeki tebeşiri yere sürterken. Suzan küçük kızın yanında duran yeşil tebeşiri eline aldı ve onunla birlikte boyamaya başladı.

“Adın ne?”diye sordu Suzan çekinerek.

“Cansu ya senin?”

O esnada uzaktan onları izleyen Metin ve Nesrin Varlıer ne kadar doğru karar verdiklerinin farkındalığı ile yüzlerinde gülümseme ile iki küçük kızlarına bakıyorlardı.

                                  ***

Metin beyin Cansu’ya “Bizimle yaşayıp Suzan’la kardeş olmak ister misin?” sorusuna “Çizim yapabileceğim bir yer varsa neden olmasın.” cevabını aldığı andan itibarenki mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Cansu’nun yetimhanedeki işlemlerini halledip eve gelmişlerdi. Cansu büyük bir dikkatle yeni yaşayacağı evi incelerken Suzan, Cansu’nun elini kavrayıp onu odasına sürüklemişti. Odaya kapanan iki küçük kıza bakan çift, hayatlarının bundan sonra daha rahat geçeceklerinin farkındalardı.

Maça Kızı 1 Aralik'ta Tüm KitapçılardaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin