2. BÖLÜM

19.1K 139 25
                                    

İkisi de farklı yerlerde yaptıkları iş başvurularında ellerine form alamadan o şirketten ayrılıyorlardı. İsim sorulduğunda Varlıer soy adının geçmesiyle ilk önce yüzlerde bir donma ifadesi ardından telefon numarası almadıkları halde biz sizi ararız veya alım doldu kusura bakmayın cümlelerini duymuşlardı. Cansu sinirle telefonunu çıkartıp Suzan’ı aradı.

“Bir daha birisi bana sizi arayacağız derse ağzına patlatacağım.” Suzan iç çekti.

“Soyadımı söylememle saçma bir bakışla karşılaşıyorum. Sen ne yaptın Fikret amcanın yanına gittin mi?”

“Hayır şimdi gidiyorum, son çaremiz o gibi. Sen iş bakmayı bırak ev aramaya başla. En azından birisini halledelim.” Anlaşıp telefonları kapattıklarında Cansu Fikret beyin yanına, Suzan da ev aramak için Cansu’nun söylediği Aydoğan mahallesine gitmişti.

Her adımı çaresizlikte atan ama dik duruşundan taviz vermeyen Cansu, Fikret beyin yanına gelmişti. Kapısını tıklayıp içeri girdiğinde sekreteriyle birlikte fazla samimi bir halde yakaladı onları. Fikret bey aniden içeri giren Cansu’yla kendini düzeltip yüzüne sahte bir gülümseme koydu. Bozuntuya vermeyen Cansu’nun da yüzü ondan farksız değildi.

“Cansucuğum uzun zaman oldu.”

“Öyle oldu Fikret amca. Nasılsın?”

“Ben iyiyim de asıl siz nasılsınız? Babanın başına gelenleri duydum, çok üzgünüm.” O kadar üzgünsün ki dünden beri bizi 10 defa aradın demek isteyen iç sesini susturdu Cansu.

“Şu bir aydır her şey karmakarışık gidiyor. Annemin acısını yaşayamadan üstüne babamın tutuklanma şokunu yaşıyoruz.”

“Çok haklısın. Bir şey içer misin?”

“Teşekkür ederim, aslında buraya seninle özel bir şey konuşmaya gelmiştim.” dedi başıyla sekreterini göstererek. Kız hızlı bir hamleyle odadan çıktığında derin bir nefes aldı.

“Dinliyorum Cansu.”

“Biliyorsunuz şuan Suzan ile birlikte yapayalnız kaldık. Acilen bir iş bulmamız lazım ve-“

“Bak Cansu.” dedi lafını keserek. “Bu sektörü babandan dolayı az çok bilirsin. Baban artık bütün şirketler de mimlenmiş durumda. Haliyle hiç kimse soy adı Varlıer olan birisini kendi içinde barındırmak istemez. Sizi sevdiğimi bilirsin, ama bunun için kendimi riske atamayacağımı daha iyi bilirsin.” Lafı ağzına tıkanmış olan Cansu, zorlukla yutkundu. Elindeki son çare de bitmişti.

“Anlıyorum. ”dedi sadece. Kabullenmeye mecburdu.
Fikret bey, karşındaki kıza alıcı gözüyle tekrar baktı ve pis bir sırıtışla ayağa kalktı. Cansu’nun yanına yaklaşırken, oda adım adım karşısındaki adamı izliyordu.

“Ama bir şeyler bulabiliriz, tabi sende istersen.” dedi göz kırparak. Cansu sinirle gözlerini yumup tekrar açtı.

“Derken?” dedi sorarcasına. Fikret beyin yüzündeki sırıtış büyürken Cansu’nun önündeki masaya oturdu.

“Malum, sen evlatlık çocuksun. Soy adından kurtulmak daha kolay olabilir. Ödenmesi gereken şeyleri ödediğin takdirde elbette.” Eliyle yanağını okşamaya çalıştığında Cansu sinirle elini savurdu.

“Aşağılık herif. Sende bunun hesabını vereceksin, bunu bil tamam mı? Babama atılan iftiranın hesabı nasıl sorulacaksa senin de hesabını soracağım.” Cansu odadan ayrıldığında arkasından duyduğu tek şey gür bir kahkaha sesiydi. ‘Yeşilçam filmlerindeki o sahneyi yaşadığıma inanamıyorum.’ diye içinden geçirdi ve o anda ne kadar korktuğunu anladı. Ona sahip çıkacak, her daim koruyup kollayacak babası yoktu ve böyle pislikler kendini gün yüzüne çıkarmaktan çekinmiyorlardı.
Şirketten çıkıp tekrar Suzan’ı aradığında kardeşinin sesini neşeli duymayı beklemiyordu.

Maça Kızı 1 Aralik'ta Tüm KitapçılardaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin