Hayallerimizi bir uçurtmanın ipliğine bağladık; uçurtma uçtukça, kuyruğu dolandı boyunlarımıza. Uçurtmanın ucundaki hayallerimizdi bizi infaz eden. Bedenlerimizden geriye bir tek ruhlarımız kaldı ve yere doğru süzülmeye başladı. Mert'in yalnızlıkla...
Oldukça uzun bir not yazdım dönmemin şerefine. Bölümün sonuna beklerim sizi...
-İyi Okumalar...
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
***
Koşuyordum...
Vücudumun yorgunluk sızlanmalarını dinlemeden koşuyordum. Ciğerlerimin alev alev yanmasına aldanmadan, saçlarımın akşamın rüzgârına kapılıp yüzüme yapışmasını umursamadan, hain yüreğimin kırgınlığını unutamadan ona gidiyordum.
İki aydan beri her gün bu konuyu düşünmüş, uykusuz gecelere yeni geceler katmıştım ama artık dayanamıyordum. Geleceği düşünmenin zamanı değildi; onu görmeliydim. Şimdi...
Bir hayalete aşık olmaktan daha berbat bir his yaşayan bir ölüye bağlanmaktı. Bağlanmak diyordum çünkü aşk bu olamazdı. Bu ondan daha öteydi. Bir annenin çocuğuna duyduğu sevgi gibi saf ve karşılıksızdı hislerim. Onun ölümüne göz yumacak kadar...
Bu gerçekle bir kere daha kasıldı bedenim. Soluklanmak için yanıp tutuşuyordum ama nafile. Bacaklarım beni dinlemiyor gibiydi. Hareketsiz kalamıyordum. Sanki her şeyimle onu istiyordum.
Ya benden nefret ediyorsa? Diye düşünmeden edemedim ama artık pes etmeyecektim. Nihayet evin önüne geldiğimde derin bir nefes aldım. Ciğerlerim fazla acıyordu ama dert etmedim. Kalbimin acısından daha fazla değildi nasıl olsa.
Onun dediği gibi olacaktı. Onu incitmeden, her şey sona erdiğinde ölümüne izin verecektim. Bunu ona borçluydum.
Bir kere daha nefes aldığımda burnuma birkaç saat önce yağmış yağmurun kokusu geldi. Etraf yeşillik alanda olduğu için koku daha yoğundu. Burayı neden tercih ettiğini artık anlayabiliyordum. Burası hoştu, güzeldi, sakindi.
Tam da intihar etmeyi aklına koyan birinin tercihiydi...
Acı gerçekle bir kez daha sarsılarak ürkekçe zile bastım. Kafamı eğdim, yüzüne bakmaya cesaretim yoktu. Gözlerim yerde küçük gölcükler bırakmış, tuhaf şekiller oluşturmuş su birikintilerine takıldı. Bir süre onları izledim. Kapı açılmak bilmiyordu. En sonunda bir kere daha zile basmaya niyetlendim ve bakışlarımı yine karşımdaki kapıya yönelttim. Hiçbir şey cesaretimi kıramazdı. Tam zili çalacakken kapı açıldı.
Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle Kelebek boynuma atıldı. Donup kaldığımdan hiçbir şey yapamadım.
"Biliyordum, biliyordum! Geleceğini biliyordum!"
Kollarım en sonunda onu sardığında ona fazla dokunmamaya gayret ettim. Bu benim açımdan zordu ama ona sanki dokununca solacak bir çiçek gözüyle bakıyordum.
O narindi, zarifti. Saçlarının kokusu yağmurun kokusunu bastıracak kadar güzeldi. O çok ama çok güzeldi. Ruhuyla beraber...
Geri çekildiğinde konuşmamı bekledi ama dilim tutulmuştu sanki. Üzerinde beyaz uzun bir tişört ve siyah bir kapri vardı. Saçları darmadağın, gözleri kıpkırmızıydı.