7. Bliss or Woe

6.8K 414 122
                                    

Bir şeyler yolunda değildi.

Öyle gibi görünüyordu fakat öyle hissettirmiyordu. Louis'nin kendi soğuk bedenine yaslanan sıcak vücudun barındırdığı o sönmeyen ateş, artık cildini yakmıyordu. Evet, her şey aynıydı. Harry onun çıplak göğsüne yaslanmış, kıvırcık saçları muazzam dağınık bir halde ritimli nefes alış verişleriyle uyuyordu. Ama Louis'nin alışık olduğu o tatlı, yoğun sıcaklık artık yoktu.

Louis üşümeyi unutalı çok oluyordu fakat o an o yatakta yatarken uzun zamandır hissetmediği kadar soğuk hissetti kendini. Kaşlarını çatarak hemen yanındaki masadan telefonuna uzandı Harry'yi uyandırmamaya dikkat ederek. Neredeyse 10'a geliyordu ve Harry hala uyanmamış mıydı? Tuhaftı çünkü tanıdığı en doğal sabah insanlarından biriydi, Harry. Onu 8'den sonra yatakta bulmak zordu. Louis, örneğin, bunu daha önce yaşadıklarını hiç hatırlamıyordu

Harry sanki üşüyormuş gibi ürperince vampir onu daha çok kendine çekti ve bel hizalarına inen battaniyeyi omuzlarına çıkardı. Kalkıp uzun zaman önce sönen şömineyi tekrar yakmayı düşündü fakat Harry ona ağına yapışık bir örümcek gibi tutunmuştu ve kalkmaya yeltenirse büyük ihtimalle onu uyandırırdı.

Elini onun saçlarının arasına gömdü ve alışkın olduğu güçlü kokusunu içine çekti.

Ciğerleri Louis'nin canını yakan bir tatlılıkla titrememişti. Boğazı kuru ve alevler içinde canına okumuyordu. Dişleri de yeni bilenmiş birer kılıç gibi ağzının içinde hazır ola geçmemişlerdi.
Bu da çok tuhaftı çünkü Harry yeteri kadar yakınında duruyordu. Etrafının onun tatlı kokusuyla sarmalanmaması hiç normal değildi.

Harry'nin homurtularını duyduğunda başını eğip uykusundan yeni uyanan insana baktı. Karşısındaki görüntüyle atmayan kalbi neredeyse midesine düşecekti. Harry solmuştu. Halini anlatabileceği en yerinde kelime bu olmalıydı. Her zaman kanla dolu olan iri dudakları kurumuş, gözlerinin altında beyaz cildini lekeleyen mor torbalar oluşmuştu.

"Hayır..." Hareket edemeden öylece Harry'nin tepesinde durması insanı belirgin bir şekilde tedirgin etmişti. Uykusundan genelde tatlı bir öpücükle uyanır, vampire mutlu bir gülümseme yolladıktan sonra karışık saçlarından ya da şişmiş gözlerinden şikayet ede ede banyoya giderdi. Ama bu sabah tıpkı Louis gibi bir şeylerin yolunda olmadığının o da oldukça farkında olmalıydı.

Louis onun etrafını sarmalayan kollarından nazikçe ayrılıp solgun yüzüne ve tektük morluklarla dolu güzel vücuduna baktı. "Bu nasıl... Haz..." Hiçbir şey diyemiyordu. Dün gece harika geçmişti. Onunla geçirdiği her gecesi harikaydı ve dün gecenin de pek bir farkı yoktu. Ama karşısındaki görüntü aynısını söylemiyordu. Louis Harry'yi mahvetmişti. Yeşil gözlerindeki canlılığı emmiş, dokunmaya bile kıyamadığı narin vücudunu bir posaya çevirmişti. Yarattığı harabeye baktıkça gözleri kararıyordu. Nasıl bu kadar körleşebilmişti? Ona bunu nasıl yapabilmişti? Pişmanlık kavurucu bir çöl rüzgarı gibi içindeki her şeyi yıkarken titrememeye çalıştı.

"Louis, Louis, ne oluyor?" Harry olanlardan habersiz oluşunun verdiği şaşkınlıkla, ona öldürücü bir pişmanlıkla bakan vampiri izliyordu.

O bir melek, diye düşündü Louis. Sense bir canavarsın, onu öldürüyorsun.

Dişlerinin arasından, "Beni neden durdurmadın?" diye sordu. Sesi hissettiği yoğun acıdan titrek ve boğuk çıkmıştı.

Harry'nin gözleri daha da büyüdü. "Durdurmak mı?" diye sordu. "Neden bahsediyorsun sen?"

Louis onun morluklarla dolu kolunu yavaşça tutup kaldırdı. Harry'nin bakışları kolu boyunca devam eden çürük ve yaralarda ilerlerlerken vampir gözlerini yumdu.

"Ben... Bunların hiçbirini hatırlamıyorum." dedi kısık bir sesle. Louis onun bakışlarından anlamıştı. Harry'nin ne hale geldiği hakkında en ufak bir fikri yoktu. Louis'nin onu neye çevirdiğini, nasıl sorumsuzca onu tehlikeye sürükleyip kendi elleriyle zarar verdiğini göremiyordu.

Vampir üşüyordu. Bu hissi unuttuğunu sanmıştı, şimdiyse cildi soğukla yanıyor, pişmanlık, acı ve korku teker teker içine işliyordu.

with the moon i runHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin