9. Euphoria

7.2K 379 163
                                    

Kanın tadını bir vampir olarak ilk defa aldığı zamanı hatırlıyordu. Kısa fani ömrü boyunca ona hiçbir zaman çekici gelmeyen sıvının dudakları arasından akıp gittiği an boğazının dinmek bilmeyen çığlıklarının dindiğini, alışmaya vaktinin bile olmadığı yeni vücudunun tuhaf bir enerji ile yeniden doğduğunu hissedebilmişti.

Kolları arasında ondan çok daha zayıf, güçsüz fakat çok daha canlı ve sıcak bir beden vardı. Daha önce kimseden alamadığı yeni bir koku yayıyordu, Louis için bu koku açlık demekti.

Uzun kahverengi saçları beline gelen ince biz kızdı. Bir gönüllüydü ve adı Ellie gibi bir şey olmalıydı. Louis'nin ilk dürtüsü onunla tanışmak, normal bir insan gibi düzgün bir iletişim kurmak olsa da ciğerlerine ondan gelen koku dolar dolmaz bu değişmişti. Biliyordu ki insan Louis böyle yapmazdı. Ama ayrıca biliyordu ki o artık bir insan değildi.

Üstelik kız bir gönüllüydü. Buna alışık olmalıydı değil mi? Louis cahil bir yeni doğan olarak hata yapma şansına sahip olmalıydı.

Bu yüzden lacivert karanlığın etraflarını en koyu şekilde kapladığı bar otoparkında dişlerini genç kızın boğazına batırdığı anda neye dönüştüğünü artık biliyordu.

-

Sinir, pişmanlık ve hayal kırıklığı, lobinin kapısını kilitlediğinde tek hissedebildikleriydi. Harry'nin onu böylesine bir çıkmaza sokabildiğine inanamıyordu. Kendini Grimshaw'a teslim etmekten bahsetmiş, Louis'ye nasıl bir acı çektirdiğini umursamadan kenara sıkıştırmıştı.

Hiçbir çaresi yoktu. Nick'in onun canını acıtacağını biliyordu. Onun için sadece bir heves, sonra da bir posa olacaktı. Nick onunla oynardı, Louis ise onu sadece korumaya çalışıyordu.

Fakat bu gece Harry'nin gözlerinde gördüğü pırıltı korunmaya ihtiyacı olmadığını anlatmak ister gibiydi. Louis'ye sanki onu içinde tuttuğu bir kafesmiş gibi davranıyordu. Vampirin onu esir tutmakla uzaktan yakından ilgisi yoktu fakat güvende olması için bu gerekiyorsa Harry neden kaderine baş eğemiyordu?

Louis ona gidebilmesi, vazgeçebilmesi için bir fırsat sunmuştu. Tanrı biliyor bunu yaparken içinden gitmemesi için yalvarmıştı da ancak Harry gözlerinin içine gitmek istemiyormuş gibi bakmıştı. Onunla kalmak istiyordu fakat kalması için gereken şartları kabullenemiyordu, kuralları bozmak istiyordu.

Ve bunu başarmıştı.

Harry Styles, küçük bir insan, yüzyıllardır yaşayan bir vampiri dize getirmiş, kuralları bozmuştu. Odanın karşısından ona attığı kararsız bakışları saymazsanız bundan pek de pişman görünmüyordu.

"Üzerindekileri çıkart." dedi sakin fakat otoriter bir sesle.

"Lou-"

"Ben isteyene kadar, Harry," dedi ve topukları üzerinde ona doğru döndü. "Ağzını bile açmayacaksın."

Tüm bu zaman boyunca içinde kilitlere vurduğu canavarı saklamak için canını dişine takmıştı fakat Harry'nin tek yaptığı canavarı yapabildiği kadar kışkırtmak, sınırlarını sonuna dek zorlamak olmuştu. Şimdi ortaya çıkarken onunla uğraşmak zorundaydı, bunu kendisi istemişti.

Harry'nin dudakları düz bir çizgi haline geldi ve titreyen elleri yavaşça tişörtünün uçlarını buldu. Louis rahat bir tavırla arkasındaki kapıya yaslanıp buz mavisi gözlerini onun yarı çıplak teninde gezdirdi. Düğmeler teker teker açıldı ve beyaz tenine tezat siyah dövmelerini gözler önüne serdi. Vampir hiçbir tepkide bulunmadan göğsünde birbirini reflekte eden kuşların narin çizimlerini, göbeğindeki kelebeğin geniş kanatlarını inceledi.

with the moon i runWhere stories live. Discover now