6.7

2.9K 192 27
                                    


"Yapamıyorum işte, olmuyor."

Sinirle elimdeki kalemi bırakırken defteri de kendimden uzaklaştırdım ve kollarımı göğsümde çaprazladım.

Sarp ise sıkıntıyla oflayarak etrafa bakınmaya başlamıştı.

Farkındaydım, şuan sabrının son seviyelerini yaşıyordu.

Deniz ve Bryan'la olan kahve keyfimizin Sarp'ın 'Aynı saatte, Rhythm'da.'  Mesajı yüzünden bölünmesiyle mecburen okul çıkış saatinde yine ders çalışma bölgemize gelmiştim ve o zamandan beri de burada, belirlenmiş konuyla alakalı kompozisyon yazmakla uğraşıyordum.

Ve sonuç değişmiyordu.

Oflanırken Sarp'a baktım. Normal bitiriş saatimizi çoktan aşmıştık ve artık eve gitmek istediği her halinden belliydi. Defteri bana doğru itti.

"Bir daha dene."

"Hayır."

Kaşlarını çattı.

"Sana yardım etmek zorunda değilim, farkındasın değil mi?"

"Hayır."

Sorarcasına bana baktı.

Kendimden emin bir şekilde konuştum.

"Bu bir grup ödevi, tabii ki zorundasın."

Alayla güldü.

"Şuan bu siktiğimin mekanını terk edebilirim."

Öne eğildim ve gülümsedim.

"Denesene."

O da aynısını yapmıştı. Öne eğildi ve muzipçe gülümesedi.

"Pişman olursun."

Bu sefer yüzümdeki gülümseme silinmiş, yerine ciddi bir ifade misafir olmuştu. Sesimin kısık çıktığına emin olduktan sonra konuştum.

"Olacağım kadar olmadım mı?"

Yüzü biraz daha aydınlanırken bir anda geri çekildi ve mırıldandı.

"Güzel."

Anlamaz bir şekilde sordum.

"Ne?"

"Sinirlenmeye başladın. Hırs, kırıklık. Yazmaya başlayacaksın."

Alayla gülmüştüm.

"Haydi ya."

Kalemi elime uzattı. Almadım.

"İki duyguyla Shakespeare'a dönmeyeceğimi ikimiz de biliyoruz bence."

"Duygularla dönmezsin zaten, onları dışa vurduğun zaman yazmaya başlarsın."

Yalandan alkış yaptım.

"Ne zamandır Reşat Nuri'sin?"

"Alay, sevdim."

"Hey, ciddiyim."

"Değilsin, kızmaya başlıyorsun ve umursamazlığım seni deli ediyor." Gözlerime bakarken konuşmaya devam etti.

"Birazdan üzülmeye başlayacaksın ve ağzından çıkacaklar kontrolünde olmayacak, sonrasında ise pişmanlıkla sarılcak düşüncelerin." Huzursuz bir şekilde dirseğimi masaya dayadım ve yüzümü avuç içime yasladım.

"Kontrolsüz davranışların için pişman olacaksın fakat bu da uzun sürmeyecek ve sonunda unutmak için umursamazlığa vuracaksın. Başta nefret ettiğin, olacaksın."

Başımı öne eğdim. Beni bu kadar tanıması rahatsız etmişti. Ki sanırım herkese karşı böyleydi. Vay canına, tam bir insan sarrafıydı.

Gözlerini gözlerimden ayırmazken sordu.

"Devam edeyim mi?" Sözlerinden o kadar etkilenmiştim ki ne diyeceğimi bilemedim. Ama eğer daha fazlasını dinlersem kendimde kalabileceğimden emin değildim bu yüzden başımı sallamakla yetişmiştim.

Arkasına yaslanırken "Eğer yazmak istiyorsan, hissetmen lazım." Demişti.

Ama tam olarak neyi hissetmem gerektiğinden emin değildim.

Dayanamadım ve sordum.

"Sen nasıl hissettin, söyle bana."

Gözleri bir anda çözemediğim bir şekilde kararırken kaşları çatılmıştı. Daha sonrasında ise yakına geldi.

Elini elimin üzerine koydu ve konuşmaya başladı.

"İlk önce acıyı hayal etmelisin, negatif duygular sanılanın aksine daha güçlüdür." Avuç içimdeki yara izini okşamıştı. Soeumu görmezden gelmesine bozulurken anlatacaklarını dinlemeye koyuldum.

Ama bana bakıyordu. Parmaklaı yaramın üzerinde gezinmeye başladı.

Bunun üzerine özlerimi kapatıp açmıştım. Konuşmaya devam ediyordu.

"Acı, kin, nefret. Hepsi sevgiden çok ama çok daha güçlüdür."

Bu sırada eli bileğime ilerledi, ardından koluma. Her seferinde yukarı çıkıyordu.

Otomatikman sormuştum.

"Peki ya sevgi, onu nasıl hissedeceğim?"

Parmakları boynuma kayarken gözlerimiz buluşmuştu.

"Hissedemezsin."

Bir anda atılmıştım. "Sen nasıl-"

"O an geldiğinde, bilirsin." Ve yüzüme gelmişti. İnce parmakları yanağımı okşarken ne yapacağımı bilememiştim. En son Sen nasıl hissettin o halde?  Diyecektim, değil mi? Dağılmıştım ama işte, dağıtmıştı beni yine.

Gözlerimi kapatırken anın büyüsüne kapıldım ve ellerim yüzüne ulaştı. Aynı şekilde yüzünü okşamaya başladım.

"Peki ya bildiğimi, bildiğimin doğru  olduğunu kanıtlayamıyorsam?"

Gözlerimi yavaşça açtım ve dudağımı ısırdım. Bakışları beni bulurken ifadesizdi.

"Bildiğin soruyu neden yanlış yaparsın?"

Anlamadığım için sordum. "Ne?"

"Neden test çözerken bir sorunun cevabını bildiğin halde yanlış yaparsın?"

Kaşlarımı çatmıştım.

"Arada kaldığım için?"

"Neyin arasında?"

"İki şık?"

"Ve diğerini seçtiğin için mi?"

"Hayır, kaybetmekten korktuğum için."

Bir anda gergin ifadesi değişti ve çözemesem de... rahatlama mıydı?  Öyle gelmişti.

Geri çekilirken defteri tekrar önüme uzattı ve kendi önündeki kitabın sayfalarını karıştırırken konuşmaya başladı.

"İlk basit yazma kitaplarını okuyarak başla, ama fazla vaktin olmadığı için kendin de yazmak zorundasın. İlk çalışmanı sunmak zorunda değilsin, anonim olarak da yazabilirsin."

Kahvemden bir yudum aldığım sırada dediği şeyle gayriihtiyari bir şekilde aldığım yudumu püskürtmüştüm.

Bana anlamazca bakarken "İyi misin?" Dedi.

"Evet." Elimi enseme götürdüm ve zaman kazanmak için kaşırmış gibi yaptım.

"Sen... yazmak diyordun en son. Başka ne yapmalıyım?" Pekala, fena bir konu değiştirme çabası sayılmazdı.

"Pek bir seçeneğin olduğu söylenemez. Deneyeceksin."

Başımı salladım ve göz göze geldiğimizde mavilerimi uzağa kaçırdım.

Aslında... anonim olarak  yazıyordum zaten.

Sana.

Yazıyordum. Sarp.

Keşke söyleyebilseydim.

'cause i love u // texting - #wattys2018Where stories live. Discover now