Orman Cinleri 2

1.4K 31 1
                                    

     Artık bir karar vermiştim, elimde kesin bir delil olmadığı sürece, hiç kimseye hiçbir şeyden bahsetmeyecektim. Bunun içinde bu olayların üzerine gitmeye kararlıydım. Cami çıkışında mahalle halkının toplandığı yerlere gitmeye başladım ve dünkü olaylardan hiç bahseden var mı diye araştırdım. Ama daha önce de bahsettiğim gibi bu tarz silah seslerine ve kavga gürültüye herkes alışık olduğundan olsa gerek, en ufak bir şekilde bile, bu konuda konuşan duymadım.

Eve dönerken mahalle pazarının içinden geçtiğim sırada, bir satıcının tezgâhında gece dürbünü ve fener gördüm. Bu ürünlerin çalıntı bir mal olduğu, bu pazar yerinde satılmasından belliydi ama işime yarayacağımı düşündüğüm için hiç âdetim olmasa da, mecburiyet karşısında çok ucuz fiyata bunları da buradan almış oldum.

     Eve döndüğümde, eşime hastalığımı bahane ederek çok uykum olduğunu söyleyip hemen yattım. Maksadım gece yine ormana gitmekti. Akşam olunca çocuklarımla biraz vakit geçirdim. Onlara olan sevgim, bana dünyadaki her şeyi unutturuyordu. Bu da kendimi toparlamama sebep olmuştu. Gece yarısı yine herkes uyuyunca dürbünü ve feneri yanıma alıp yine aynı yere gittim. Yol boyunca köpekler etrafımı sarmıştı, ama ben hayvanları çok severdim ve onlara nasıl davranacağımı bildiğim için bana bir şey yapmıyorlardı. Fakat ormana doğru yaklaştıkça, nedense köpekler azalmış ve sadece bir tanesi yanımda kalmıştı. O da orman sınırına yaklaşınca hırlamaya ve havlamaya başladı ve aniden geri dönüp kaçarcasına oradan uzaklaştı. O metruk eve geldim ve oraya girerek ormanı gözetlemeye başladım.

     Gece dürbünü bir işe yaramıyordu ta ki aşağı yukarı aynı saatlere gelinceye kadar. Birden ormanın derinliklerinde şekiller belirmeye başladı. Havada uçan garip yaratıklar, yerlerde iki ayaküstünde zıplayarak dolaşan ufacık yaratıklar görmeye başladım. Bir ara hepsi aynı yere toplanmaya başladılar. Büyük bir halka oluşturdular ve sanki etrafı kontrol etmek için de, kimi ağaçların dallarına kimi de etrafa gözetleyici muhafızlar gibi yerleştiler. Heyecandan kalbim küt küt atıyordu. Gördüklerim inanılmaz şeylerdi. Sonra yine bir rüzgâr ve uğultu yükseldi. Halkanın tam ortasında diğerlerinin hepsinden daha da farklı bir yaratık belirdi. Uğultunun bunlardan geldiğini anlamıştım. Bunlar sanki bir cin kabilesiydi ve ortadaki de o kabilenin reisiydi. Ses kesilmiş ve rüzgâr dinmişti. Ortadaki kendi etrafında dönerek diğer cinlere bir şeyler anlatıyordu. Sonra yerden 2-3 metre kadar yükseldi ve aynı o gün gördüğüm gibi etrafa bir ışık yaymaya başladı. O döndükçe ışıklar renk değiştiriyor ve değişik şekiller oluşuyordu.

     Bu olay yine sabah ezanına kadar devam etti. Bende olayların bittiğini düşünerek, gözetlemeyi bırakıp arkamı döndüm. Tekrar şoka uğramıştım çünkü evin iç duvarlarında ışıl ışıl yanan ve hareket eden bazı yazılar görüyordum. Arapça’m olmadığı için yazıları okuyamıyordum ama yazılar evin bütün duvarlarını geziyordu. Adeta bir dalga gibi kıvrıla kıvrıla ilerlerken yavaş yavaş yok oldular. Bir müddet olduğum yerde kaldıktan sonra hızla eve gittim.

Eve vardığımda eşim beni kapıda karşılamıştı. “Neredeydin?” diye kızgın bir şekilde sordu. Camiye gittiğimi söyleyince bağırarak, “camiye elinde dürbün ve fenerle mi gittin, üstelik saat gece 1 den beri, hangi camiymiş bu?” diye bağırıyordu. Demek ki uyuduğunu sandığımda aslında uyumamış ve benim evden çıktığımı görmüştü. “Tamam dur anlatacağım bağırma çocuklar uyanacak,” dedim.

     Eşime olan biteni anlatmak zorundaydım ve tane tane her şeyi anlattım. Eşim ağlıyordu ve ağlayacak bir şey yok bunda dediğim halde ağlamaya devam ediyordu. Sonra gözlerini bana dikerek, “bak bütün bunlar sadece sen hayal ürününün neticesi, gerçek hayatta böyle şeyler yok. Ne olur kendine gel artık,” dedi ve sarılarak ağlamaya devam etti. O an anladım ki, eşim sıkıntılı hayatımızın sonunda, benim delirdiğimi düşünmüştü. Bundan dolayı da üzülüyor ve ağlıyordu. Bir an düşünerek bu olaylara kendi şahit olmadığı için inanmasının ne kadar zor olduğunu anladım. Onu teselli etmek için ve delirdiğim düşüncesinden kurtarmak için “haklısın galiba,” dedim. “Sanırım son zamanlarda işlerim beni fazlasıyla yorduğu için olmalı. Sizlerin de hayatınızı bu şekilde geçirmenize sebep olmak beni fazlasıyla üzüyor. Daha güzel bir hayat yaşatmak istiyorum ve sürekli bunun için uğraşıyorum.

     Bu baskılar ve işlerim bende bazı sıkıntılara yol açmış olabilir,” diyerek onu bu düşüncesinden kurtarmak istedim. Sonrasında beraberce kahvaltı yaptık ama kahvaltı boyunca sürekli gözlerini benden kaçırıyordu.

O gün işe gittiğimde çok yorgundum. Hatta bir ara uyuya kalmışım. Patron beni görünce, “oh ne rahat dünya, bizler burada işlerimizi nasıl yetiştireceğimizin çabası içine girelim, beyefendi burada horlaya horlaya uyusun!!!” diyerek uzunca bir süre azarladı ve tekrarı söz konusu olursa işten atacağını söyledi.

     Akşam eve geldiğimde; “karıcığım bugün çok güzel bir gündü ve biliyor musun artık kendimi daha iyi hissediyorum,” diyerek onun tekrar güvenini kazanmak için elimden geleni yaptım. “Üstelik size bir sürprizim var,” diyerek eve dönmeden uğradığım otobüs terminalinden memlekete aldığım otobüs biletlerini verdim. “Anneni, babanı özlediğini biliyorum. Çocuklara da bir değişiklik olur,” diyerek aldığım biletleri verdim. Sevinç ve şüpheyle bana baktı ve “bak bizi gönderip, yine hayallerinin peşinden gitmek için yapmıyorsun bunu değil mi?” diye sordu. Bu beklediğim bir soruydu. Elbette onu kabul etmeyerek içini rahatlatıcı şeyler söyledim. Biletler ertesi gün için olduklarından o gece güzel bir uyku uyudum

     Sabah olunca, “haydi ben işe gidiyorum, sizde otobüs saatini kaçırmayın,” diyerek vedalaştım. O gün iş yerinde maksadım patronlara da iyi ve çalışkan gözükmekti ancak patronlarda o gün işe gelmemişlerdi. Yanımdaki arkadaşımla muhabbet ederek işimize devam ediyorduk. Bir ara boynundaki muskaya takıldı gözüm ve ona, onun ne için olduğunu sordum. O da bunun bir vefk olduğunu, yani büyülerden ve cinlerden kendini koruyan, bir tılsım olduğunu söyledi. Ben de bunu kendinin mi yaptığını sorunca anlatmaya başladı.

“Hayır bu bir ilimdir. Bu ilmin adı da havas ilmidir. Bunu sen ben gibi herkes yapamaz sadece derin hocalar yapar,” diye anlattı. Bende bu hocaları nereden bulabileceğimi veya bu konuda bir kitap bulup bulamayacağımı sordum. Bana bunu yapan hocanın vefat ettiğini söyledi. Zaten bu işlerin çok tehlikeli olduğunu anlatmayı da ihmal etmedi. Fakat ısrarlarım neticesinde ondan bu işlerle ilgilenen birinin adını ve adresini almayı başardım. işten çıkar çıkmaz doğruca o adrese gittim, neyle karşılaşacağımı ve bana bu konuda bir yardımı olup olmayacağını bilmeden.

Türkiye'de Yaşanmış Cin ve Hayalet Olayları 4 Where stories live. Discover now