14

9.4K 825 125
                                    


Kalabalık kafeden içeriye girince gözlerim hemen dünyanın en güzel kadınını aradı.

Tezgahın arkasında siparişleri hazırlamaya çalışırken oldukça sevimliydi. Bu kadın babamın aşık olduğu kadar vardı.

Buz mavisi gözleri beni bulduğunda kocaman gülümsedi. Vallahi  ben bu gülümsemenin hastasıyım.

"Firdevs sultan naber?"

"İyidir sıpa. Al şu siparişleri masa beşe götür gel."  Elime tutuşturduğu portakal sularını tepsinin içine koydum.

Buraya her geldiğimde  çalışmak zorunda kalıyordum.

O yüzden ayda yılda bir gelirdim.

Masada iki tane kız oturuyordu. Normalde direk yavşayasım gelirdi ama bu gün pek havamda değildim. Halletmem gereken daha önemli şeyler vardı.

Kızlar bana gülümserken arkamdan hakkımda konuştuklarını duyabiliyordum. 

Annemin hala başı kalabalıkken sinsice yaklaştım. "Anne ya işler baya yoğun gibi." Güzel giriş. Aferim bana. Süper miyim neyim?

"Çok şükür." Annem pasta keserken söyledi. Beni sallamadığı belliydi. Ziyanı yoktu. Benim de istediğim buydu.

"Sence de bi eleman daha almanın vakti gelmedi mi buraya. Şöyle part-time çalışacak birini."

Elinde ki bıçakla arkasını dönüp mavi gözlerini bana dikti. "Hemen çağır. Gelsin başlasın."

Gözlerimi kocaman açtım. Bu kadar kolay olacağını yemin ederim tahmin etmemiştim.

Elindeki bıçağı alıp tezgaha bıraktım. Ona sıkıca sarıldım. "Canım anam! Gariban çilekeş iyi yürekli anam."

"Çekil be yılışma. Ara kim gelecekse gelsin. Daha ayakta bekleyenler var." Pek sevgi göstermiyor olabilir ama olsun. Ben onu böylede severim.

Telefonu açıp Çınar'a mesaj attım. Çok sevinecekti.

Bir saat sonra Çınar ve yanında minyon kumral bir kız kapıdan içeriye giriş yaptılar.

Çınar yine üzerinde ona üç beden büyük gelen montu ve siyah kazak ve pantolonu  ile simsiyah gelmişti.

Saçlarını yana doğru atmıştı. Oldukça doğal duruyordu. Saçları için benim gibi saatlerce uğraştığını sanmıyordum. Büyük ihtimal banyodan çıkınca yana atıyor ve öyle kalıyordu. Yumuşak duruyordu siyah saçları. 

  Çınar ile kız yanıma geldiklerinde kıza baktım.

Hoş kızdı. Sevimliydi ve kahverengi gözleri zeka ile parlıyordu. Heyecanlı olduğu çok belliydi.

"Hoş geldiniz. Ben Behlül Utku." Elimi uzattığında kız elimi sıktı. "Ceren ben. Memnun oldum."  Dedi.

Annem yanımıza gelip bize baktı. "Hanginiz işe başlayacak?" Diye sordu.

"Ben başlayacağım, eğer uygun görürseniz." Ceren elini kaldırıp gülümsedi.

Annem elindeki önlüğü ona atıp "Arkada personel odası var. Oraya eşyalarını bırakıp gel hemen." dedi.

Ceren kafasını sallayıp arka tarafa doğru koşturdu.

Bu sırada Çınar olan biteni izliyordu.

Annem kaşlarını kaldırıp onu inceledi. Ona Çınar'dan bahsetmiştim. En sonunda eliyle ona bir şeyler anlatmaya başladı. Annem işaret dilini mi biliyordu? Oha!

  Çınar'da ona işaret diliyle karşılık veriyordu. Resmen dışlanmıştım.

Daha ona nasılsın bile diyememiştim.  Annem rol çalıyordu resmen.

Sonunda tezgaha döndüğünde Çınar'ı personeller için olan masaya sürükledim. "Ne konuştunuz annemle?" Diye sordum.

Yine dudaklarıma dikti yeşil gözlerini. Şimdi daha açık yeşil gibiydi gözleri. Bu ışık onun gözlerini güzel gösteriyordu.

"Seni ilgilendirmiyor."

Gözlerimi kıstım. "Beni ne zaman kabul edeceksin merak ediyorum."

"Etme. Öyle bir zaman gelmeyecek." Sesini alçak tutmaya özen gösterdiğini anlıyordum. Konuşabiliyordu evet ama etraftaki sesleri duyamadığı için ses tonunu nasıl ayarlaması gerektiğini hesaplaması zordu onun için.

Oysa az önce annemle çok rahat konuşmuştu.

"Bu arada cidden teşekkürler Ceren'e iş ayarladığın için. Üstelik annen çok hoş bir kadın."

Yok bu çocuğun gıcıklığı gerçekten bir banaydı. Annemi sevip beni nasıl sevmezdi! Ben annemin aynısıydım bir kere!

"Öyledir. Genlerimiz güzel bizim."

Kafasını yana eğip inceledi yüzümü. Yanaklarımın ısınmaya başladığını hissettim.

"Öyle." Dedi.

Neden nefessiz kaldım, neden çok şaşırdım, bilmiyorum.

Beni tersleyeceğini düşünmüştüm.

"Burası gerçekten güzelmiş." Etrafı incelerken söyledi. Bu çocuk hiç aynaya bakıyor muydu acaba? O da güzeldi.

"Siparişlerinizi alayım." Ceren yanımıza neşeli neşeli geldiğinde dikkatim ona kaymıştı.

Çınar onun geldiğinin farkında olmadığı için etrafı inceliyordu. Daha çok duvarda ki gelen müşterilerin polaroid resimlerine bakıyordu.

"Ben sadece su alayım." Dedim. Ardından Çınar'a baktığımda hala fotoğrafları incelemekle meşguldü.

Masanın üzerindeki eline uzanıp dokundum.

Bakışları bana kayarken, gözlerinde soru işareti vardı.

"Bir şey içmek ister misin?" Diye sordum.

"Çay." Dedi sadece. Ceren ise gülümseyip yanımızdan ayrıldı.

  Çocukla kanka olmak istiyorum ama ne konuşacağımı bilemiyordum.

"Ev işini de ayarladım. Babam sorun çıkarmadı." Dedim en sonunda.

Cafeye gelmeden önce babama uğramış onunla durumu konuşmuştum. Adamın bir ağlamadığı kalmıştı.

Ama Çınar bana cevap vermedi. Muhtemelen yine etrafı inceliyordu benim gibi. O yüzden ne dediğimi anlamamış olmalıydı.

İlgisini çekmek için eline dokunup tekrar ettim.

"Bu kadar çok uğraştığın için sağol. Başkası olsa umursamazdı muhtemelen."  Dedi.

O söyleyince fark ettim bende umursamazdım. Neler oluyordu bana bilmiyordum ama eskiden 'Allah yardımcıları olsun.' der geçerdim. Üzerine ikinci bir defa düşünmezdim bile.

"Önemli değil. Ben faydam dokunduysa sevinirim. Zaten ben bir şey yapmadım. Annem ve babam hallettiler."

Gözleri daldı. Bana bakmıyordu. "Bir aileye sahip olmak güzel." Dedi.

Başkası dese içim bu kadar acımazdı. Neden bilmiyorum canım yanmış hissettim. Bir an için ailemin hayatımda olmadığını düşündüm. Kısa bir an bile katlanamayacağım kadar çok acı verdi.

Yakup Çınar başka konuşmadı. Beni terslemedi yada hakaret etmedi. Ama çayının son yudumuna kadar benimle oturdu.

Cafeden çıkarken yine kulaklıklarını taktı. Çok fazla şey duyuyor, çok fazla görüyor yada çok fazla düşünüyor gibiydi.

***

Geri Vites // Boy×BoyWhere stories live. Discover now