16

1.4K 118 242
                                    


Louis, Harry'nin kırmızı güllerle dolu bahçe içinde ne kadar güzel göründüğünü düşünürken gülümsedi. Tanrı, gülleri bu çocuk için yaratmış olmalıydı.

Harry, Louis'yi gördüğünde adımlarını biraz hızlandırdı ve heyecanla gülümsedi. Bahçeden çıkıp siyah arabasının önünde bekleyen Louis'nin yanına ilerledi. Eski bir Range Rover. Muhtemelen babasına ait olduğunu düşündü.

Louis gamzeleri çukurlaşan çocuğa bakarken gülümsemesini engelleyememişti. Ona kısa bir süre için sarıldı. Fakat ayrıldıklarında Harry'nin botu kaymış, dengesini kaybetmesini sağlamıştı.

"Oops!" derken onu belinden kavradı Louis.

Harry de refleksle ona tutunduğunda fazlaca yakınlardı.

"Selam, Louis."

Louis hızlanan kalp atışlarına aldırmadan gülümseyerek onun yanağına bir öpücük bıraktı. Harry gözlerini kaçırarak ayrıldı.

"Hadi gidelim."

Louis, Harry için ön koltuğun kapısını açtı ve oturduktan sonra kapadı. Daha sonra kendi yerini alıp bildiği bara sürmeye başladı.

Çok uzun sürmeyen yolculukları sırasında Louis'nin ayarladığı OneRepublic'in Chester Bennington'ın anısına söylediği Hallelujah çaldığı için Harry, kendini tutamayıp birkaç damla gözyaşı dökmüştü. Sonra da Chester hakkında konuşmuşlardı. Neyse ki Louis sonradan onu güldürmeyi bilmişti.

Bara girerken evli bir çift gibi görünüyorlardı. Harry koyu yeşil gömleği ve siyah pantolonuyla sıradan, Louis beyaz, dirseklerine kadar kıvırdığı gömleği ve paçalarını kıvırdığı pantolonuyla daha spor bir görünümdeydi. Ancak onları evli bir çift gibi gösteren şey, Louis'nin önünden yürüyen Harry'nin belini korumacı bir tavırla tutmasıydı.

Louis ikisi için de aldığı içkilerle Harry'nin bulunduğu masaya geldi ve siyah deri koltukta yanına yerleşti.

"Madem benden hoşlanıyorsun, neden çıkmıyoruz?"

"Çıkıyoruz ya, Louis. Bu bir randevu." Harry kokteylinin pipetiyle oynarken söyledi.

"Onu demek istemediğim biliyorsun. Yani, sevgili olabiliriz."

Harry derin bir nefes alarak ona döndü.

"Neden olalım? Ne güzel takılıyoruz işte. Bir gün ayrılırsak, bir daha konuşmayabiliriz. Böyle mutlu değil misin?"

"Mutluyum. Ama arkadaşlar sevişmez, demiştin, hatırlıyor musun? Ya da öpüşmezler. El ele gezmezler. Başkalarıyla öpüştüğünde seni kıskanmaz, desteklerler. Ben bunları yapmak istiyorum. Senin de istediğini biliyorum. Ama korkuyorsun, Harry. Neden?"

"Louis, lütfen boşver. Sorgulama şunu."

"Seni üzen, kıran her neyse bileyim. Ya bir gün ben de aynısını yaparsam? Bana da hiçbir şey söylemeden küsecek misin?"

"Kötü biri olmaya çalışıyorum çünkü iyi insanlar hep incinir. İyi olursan seni kırarlar, ezerler, kullanırlar. Artık kötü biriyim ve böyle iyiyim, tamam mı? Kırılmıyorum. Geçti. Geçmişi sorgulamaya gerek yok."

Louis gözlerini devirdi.

Biliyordu ki, Harry'nin kırılmış, yarım bir kalbi vardı. Kendi kalbini ona verip iyi olmasını sağlayacaktı. Tüm yaralarını sevgisiyle saracaktı.

"Kendini zorla kötü yapamazsın. Sen iyi birisin. Kötü insanlar birinin eline kahve dökülünce onlara yardım etmezler."

Harry ona kısa bakışlar atmayı bırakıp ellerini izlemeye başladı. Louis onun sessizliğinin boşluğunu doldurdu.

"Sevgili olmak için zorlamıyorum, Harry. Sadece iyi olmanı istiyorum. Seni seven bir Romeo varken Juliet gibi intihar edemezsin."

Harry uzun süreden sonra gözlerini Louis'ninkilere dikti.

"Ama ölmedi ki."

Louis gülümsedi.

"Romeo öldüğünü düşünüyordu ve o da intihara kalkıştı."

"Ve öldü." Harry, Louis'nin sözünü tamamladı.

"Eğer düşmene izin verirsem seni kaybederim. Elini tutmama ve seni kaldırmama yardım et."

Harry kollarını Louis'nin boynuna doladı ve gözlerini kapadı.

"Çok teşekkür ederim, Louis."

Louis huzurla gülümsedi.

"Gerek yok, güzelim."

Harry bir dakika kadar süren kucaklaşmayı sonlandırdı ve heyecanla Louis'ye baktı.

"Öpüşebilir miyiz, dudaktan?"

Louis büyüyen gözleri ve aralanan dudaklarıyla Harry'nin gülümsemesine neden olurken beklemeden Harry'nin dolgun, kırmızı dudaklarına kapandı. Harry ona yumuşakça karşılık verdi.

Dudakları birbirine o kadar uyumluydu ki, sanki yapboz parçaları gibi örtüşüyorlardı.

Louis'nin Harry'nin uzun boynuna temas eden parmakları öpücüğün sonlanmasıyla uzaklaştı. Nefes nefese birbirlerine bakarken Harry gülümsüyordu, Louis ise donakalmış gibi onun yeşil gözlerini izliyordu.

"En güzel öpücüğümdü." dedi Harry.

Louis transtan çıkıp dünyaya döndü ve nihayet gülümsedi.

"Benim de."

"Evine gidelim mi, Louis?"

"Evet, lütfen."

"Uyumak için, değil mi?"

"Tabii ki, Kıvırcık. Sen ne düşünmüştün ki?"

***

"İyi geceler, Harold." Louis göğsüne yayılan kıvırcık saçlarla oynarken söyledi.

"Bir şey isteyebilir miyim?"

Harry başını birazcık kaldırıp Louis'ye bakmaya çalıştı. Louis de ona kolaylık sağlayarak başını eğdi.

"Ne isteyeceksin?"

"Bir söz vermeni isteyeceğim."

Louis gülümsedi.

"Tamam, ne için?"

"Eğer senden önce ölürsem, her gün mezarıma kırmızı bir gül getirir misin?"

~

Louis, Harry'yi iyileştiremez ve Harry intihar ederse ne de güzel olur, değil mi? :)

Roses // LarryDove le storie prendono vita. Scoprilo ora