-SEKİZİNCİ KİTAP-

202 7 1
                                    


Mezarlıklar Ne Verilirse Onu Alırlar

I

MANASTIRA GİRMENİN YOLU

İşte Jean Valjean bu eve, Fauchelevent'ın dediği gibi, "gökten düşmüştü."

Bahçe duvarını, Polonceau Sokağı'nın köşesini meydana getirdiği yerden aşmıştı. Gecenin ortasında duyduğu o meleklerin şarkısı, ilk sabah ayininde ilahi okuyan rahibelerin sesiydi; karanlıkta biraz görebildiği o salon, manastırın kilisesiydi; yere uzanmış gördüğü o hayalet, kefaret çıkaran rahibeydi; sesi onda garip bir sürpriz etkisi yapan çıngırak, Fauchelevent'ın dizine bağlanan bahçıvan çıngırağıydı.

Cosette yatırıldıktan sonra, daha önce gördüğümüz gibi, Jean Valjean'la Fauchelevent birer bardak şarap ve bir parça peynirle gürül gürül yanan bir çalı çırpı demetinin karşısında akşam yemeği yemiş, sonra da barakadaki tek yatakta Cosette yattığından, birer ot yığınının üzerine uzanıvermişlerdi.

Jean Valjean gözlerini yummadan önce:

- Bundan böyle burada kalmam gerekiyor, demişti.

Bu söz, bütün gece Fauchelevent'ın kafasını uğraştırıp durdu.

Aslında ikisi de uyumamışlardı.

Jean Valjean keşfedildiğini, Javert'in kendisini izlediğini bildiğinden, Paris'e dönecek olurlarsa kendisinin de Cosette'in de mahvolacaklarını anlıyordu. Üzerine esen yeni fırtına rüzgârı onu bu manastıra attığına göre, Jean Valjean'ın artık tek bir düşüncesi vardı: burada kalmak. Halbuki onun durumundaki bir talihsiz için bu manastır hem en tehlikeli hem de en güvenilir yerdi. En tehlikeli yerdi, çünkü buraya hiçbir erkek giremeyeceğinden onu bulacak olurlarsa suçüstü yakalanmış olacaktı ve Jean Valjean için manastırdan bir adım ötesi hapishaneydi; en güvenilir yerdi, şayet kendisini buraya kabul ettirebilir, burada kalabilirse, bir daha kim gelip de onu bulabilirdi? Oturmasına imkân olmayan bir yerde oturabilirse kurtulmuş demekti.

Beri yandan Fauchelevent da kafasını zorlayıp duruyordu. Önce bu İşten hiçbir şey anlamadığını söylüyordu kendi kendine. Bu duvarlara rağmen nasıl oluyordu da Mösyö Madeleine buraya girebilmişti? Öyle üzerinden aşılıverecek gibi değildi manastır duvarları. Nasıl olur da bir çocukla beraber burada olabilirdi? Dimdik bir duvara kucağında bir çocukla tırmanılamaz. Bu çocuk neyin nesiydi? İkisi birden nereden geliyorlardı? Fauchelevent manastırda bulunduğundan beri, Montreuil-sur-Mer'den söz edildiğini hiç duymamıştı, orada olup bitenlerden hiç haberi yoktu. Madeleine Baba'nın hali de soru sormak cesaretini vermiyordu insana. Zaten Fauchelevent da kendi kendine, "Bir azize soru sorulmaz," diyordu. Mösyö Madeleine onun gözünde bütün itibarım korumaktaydı. Yalnız Jean Valjean'ın ağzından kaçan bazı sözlerden, Mösyö Madeleine'in muhtemelen zamanın güçlükleri yüzünden iflas etmiş olduğu ve alacaklıları tarafından takip edildiği, yahut da siyasi bir işe bulaştığı için saklanmak zorunda kaldığı sonucunu çıkarabileceği fikrine kapılmıştı bahçıvan. Böyle bir ihtimalse Fauchelevent'a hiç de nahoş gelmiyordu, çünkü kuzeyli köylülerimizin pek çoğunda olduğu gibi onda da eski bir Bonapartçı daman vardı. Saklanmak zorunda kalan Mösyö Madeleine, sığmak olarak manastın seçmişti ve orada kalmak istemesi pek tabiiydi. Yalnız Fauchelevent'ın izah edemediği, ikide bir aklına takılan ve kafasını çatlatırcasına zorlayan bir nokta vardı: Mösyö Madeleine orada nasıl bulunuyordu, hem de yanında küçük bir kızla? Fauchelevent onları görüyor, onlara dokunuyor, onlarla konuşuyor ama yine de inanamıyordu. Anlaşılmazlık girmişti Fauchelevent'ın küçük kulübesinden içeri. Fauchelevent ihtimaller arasında bocalıyor, yalnız bir tek şeyi açıkça görebiliyordu: "Mösyö Madeleine benim hayatımı kurtardı." Ve bu tek kesin şey onun iradesini tayin etmeye yetti. Kendi kendine, "Şimdi sıra bende," dedi ve vicdanının içinden ekledi: "Mösyö Madeleine beni arabanın altından çıkarmak için oraya girdiğinde harekete geçmek için bu kadar düşünmemişti." Mösyö Madeleine'i kurtarmaya karar verdi.

SefillerWhere stories live. Discover now