ARKASINDA GÜNDÜZ OLAN GECE

553 17 4
                                    


Jean Valjean kapısının vurulduğunu duyunca döndü, bitkin bir sesle:

- Giriniz, dedi.

Kapı açıldı.

Cosette'le Marius göründüler.

Cosette odaya daldı. Marius, kapının pervazına dayanarak eşikte durdu.

- Cosette! dedi Jean Valjean.

Kollarını açtı, titriyordu; benzi soluk, şaşkın gözlerinde sonsuz bir sevinç, sandalyesinde doğruldu.

Cosette heyecandan boğuluyordu, Jean Valjean'ın göğsüne kapandı.

-Babacığım! dedi.

Jean Valjean altüst olmuş, son derece heyecanlanmıştı:

- Cosette! O! Siz madam! Şensin! Ah! Tanrım! diye kekeliyordu. Ve kendisini bağrına basan Cosette'in kollarında:

- Sen! Sen buradasın! Demek ki beni affediyorsun! diye haykırdı.

Gözyaşlarının akmasına engel olmak için gözkapaklarını indiren Marius bir adım attı; hıçkırıklarını tutabilmek için titreyerek büzülen dudaklarının arasından mırıldandı:

- Babacığım!

Jean Valjean:

- Beni siz de mi affediyorsunuz? dedi.

Marius söyleyecek bir sözcük bulamadı, Jean Valjean ekledi:

- Teşekkür ederim!

Cosette şalını çıkardı, şapkasını yatağın üzerine attı.

- Bunlar beni rahatsız ediyor, dedi.

Yaşlı adamın kucağına oturarak, pek sevimli bir hareketle, onun beyaz saçlarını kaldırdı, alnını öptü. Jean Valjean şaşkın bir haldeydi, ona engel olamıyordu.

Cosette olayları ancak pek belli belirsiz bir şekilde anladığı için, sanki Marius'un borcunu ödemek istermiş gibi, okşamalarını arttırıyordu.

Jean Valjean:

- İnsan ne kadar aptal oluyor! diye mırıldandı. Onu bir daha göremeyeceğimi sanıyordum. Mösyö Pontmercy, düşünün ki, tam siz içeri girdiğiniz sırada, "Her şey bitti. Ben sefil bir adamım, bir daha Cosette'i göremeyeceğim!" diyordum. Bunları tam siz merdivenleri çıkarken söylüyordum. Ne kadar aptalmışım! İşte aptal böyle olur. Tanrı'yı hesaba katmadan da böyle davranır. Ulu Tanrı der ki, "Terk edileceğim diye düşünüyorsun, öyle değil mi, ahmak! İşler senin bildiğin gibi olmayacak. Hadi, şurada bir meleğe gereksinimi olan zavallı bir adamcağız var." Ve Melek gelir ve insan Cosette'ini yeniden görür ve de Cosetteciğine yeniden kavuşur! Ah! Öyle mutsuzdum ki!

Bir süre konuşmadan durdu, sonra devam etti:

- Cosette'i arada sırada şöyle bir görmeye gerçekten ihtiyacım vardı. Yürek kemirilecek bir kemik ister. Ne var ki, arada fazlalık olduğumu seziyordum. Kendimi haklı görecek nedenler buluyordum; "Sana gereksinimleri yok, sen kendi köşende otur, uzun zaman kalmaya kimsenin hakkı yoktur," diyordum." Ey! Ulu Tanrı! Sana şükürler olsun, onu yeniden gördüm! Cosette, kocan pek yakışıklı, bunu biliyor musun? Ah! İşlemeli güzel bir yakan var, bak bu iyi. Bu deseni çok severim. Onu kocan seçti, değil mi? Sonra kaşmir şallar gerek sana. Mösyö Pontmercy izin verin de ona "sen" diyeyim. Çok sürmeyecek zaten.

Ve Cosette:

- Bizi öylece bırakıvermek ne acı şeydi! diyordu. Nereye gittiniz böyle? Niçin uzun zaman kaldınız? Eskiden yolculuklarınız iki üç günden çok sürmezdi. Nicolette'i gönderdim, her seferinde, "Yok," dediler. Ne zaman döndünüz? Niçin bize bildirmediniz? Çok değiştiniz siz, biliyor musunuz? Ah ne hain baba! Hastalandığınızdan bizim haberimiz bile yok! Marius, tut bak, elleri ne kadar soğuk!

SefillerWhere stories live. Discover now