8.Bölüm ☀ Kanıt.

204 14 4
                                    


Gaye'nin kurduğu cümleler, zihnimde yankılanıyordu.

Beynimde, siyah bir kedinin küçük pati izleri vardı. Patisinin dokunduğu her bir yerde bir ses yankılanıyor, küçük bir çocuk kilitli kaldığı bodrum katından çıkmak istercesine, çığlık atıyordu.

Yanımda dikilen Ayaz'a baktım. Gözleri ardına kadar açılmış, öfkesinden neredeyse burnundan soluyordu. O sırada Gaye ve Ayaz, kendi aralarında bir şeyler konuşuyordu. Onları duymuyordum... Sanki şu an bu odada değildim. Odanın içinde gezinen sigara dumanı beni yutmuş gibiydi. Varlığımı silik bir nesne olarak Tanrı'ya armağan ederken, bir katilin bana karşı attığı her hamlede ölmemek için kaçmaktan ilk defa yorulduğumu hissetmiştim.

Katilin, kurbanlarına uzattığı bir silah vardı. Ve şimdi o silah, benim şakağıma yaslanmıştı fakat ben bundan günler sonra haberdar oluyordum...


Sırtımı soğuk bahçe duvarına yasladığımda, gözlerim ileride dikilen adamları buldu. Olay yeri inceleme ekipleri; bahçemdeki çiçekleri umarsızca ezerken, burada birkaç gün önce -sözde- işlenen cinayetten bir iz bulmaya çalışıyorlardı.

Gözlerimi kapattım. Sadece beş gün içerisinde kadar çok şey yaşamıştım? Beynime ağır gelen düşüncelerimin ipini çekmek ve her şeyi kapatıp, buradan gitmek istiyordum. Bunların bir yolu yok muydu? Ayaklarıma sürtünen yumuşak bir şey dikkatimi çektiğinde, gözlerim yeri buldu. Lyuha, beyaz tüylerini kabartmış bacağıma sürtünüyor, onu sevmem için gözlerimin içine bakıyordu.

Gülümsedim... Bu kadar olay arasında beni gülümseten tek şey, Lyuha'nın varlığıydı.

Onu kucağıma aldım ve beyaz tüylerini yavaşça okşamaya başladım. Bir gözüm, bahçeyi kontrol eden ekipteydi. Çimler dahil olmak üzere, her yeri tek tek inceliyorlar ve mutfaktaki çoğu fincanı, tabağı ve kadehleri, tezgâha indiriyorlardı.

''Herhangi bir bulguya rastlamadık.'' diyen adamın gözlerinde endişe vardı, korkuyordu. Ona bakan adam da korkuyordu. Hatta, bütün ekip korkuyordu. Sanki hepsi olayın ana karakteri ben olmamdan ve benim zarar görecek olmamdan öylesine korkuyordu ki... Bu katilin her an onları da bulabileceği ve enselerine bir kurşun yiyecek olmaları kaçınılmaz gibi davranıyorlardı.

Lyuha'nın tüylerini elimde kalan son şefkat kırıntılarıyla okşarken, tırnaklarımın takıldığı bir nokta, kaşlarımı çatmamı sağlamıştı. Tüylerine yapışan bir şey vardı, bir kere daha dokunduğumda huzursuzlanmıştı. Lyuha, kucağımdan inmek için tırnaklarını elime geçirdiği esnada onu rahatsız eden bir şeyler olduğunu anlamıştım. Tüylerinin arasına dikkatlice bakarken, gözlerim ardına kadar açık, kalakalmıştım. Burada kurumuş bir kan vardı.


''Evet, muhtemelen.'' diyordu Gaye. ''Pekâlâ, baştan alıyoruz...'' Elinde tuttuğu siyah kalemi masaya bıraktı ve bir elini beyaz önlüğünün cebine soktu. Meraklı bir dedektif edasına bürünmüş, olayları çözümlemek için can atar gibiydi. Oturduğum sandalyede bacak bacak üstüne atmış, bir elimi çeneme yaslamış, onu izliyordum.

''Kuzey, bahçende bir cinayet işliyor ve bunun delili olarak; penceredeki bu kurşun izini bırakıyor. Pekâlâ, burada bir kurşun izi olması demek ya evinin içinden bahçeye sıkılan bir kurşunun göstergesi, ya da bahçenden evine doğru sıkılan bir kurşunun.''

''İz yok.'' dedi Ayaz. Bir elini çenesine yaslamış, çatık kaşlarla Gaye'ye bakıyordu. ''Kurşuna veya herhangi bir şeye dair bir iz yok.''

''Olamaz zaten.'' derken omuz silktim. ''Görmüyor musun? Adam oyunu kurallarına göre oynuyor.''

İntihar Süsü.Where stories live. Discover now