10.Bölüm ☀ M Harfi.

165 16 12
                                    


Ayakkabımın ucuna sürünen leke, bir kan lekesiydi. Hatta bir lekeden çok, bir göle girmişim hissi yaratıyordu. Sanki tüm soğukkanlılıkla ve gizemliliğiyle işlenmiş bir cinayetin ortasında gibiydim.

Kanın keskin kokusu burnuma dolmasıyla beraber, laboratuvarın içinde bir adım attım. Odanın içini boydan boya kaplayan beyaz masa, kanlar içindeydi. İçinde renkli sıvıların bulunduğu kimyasal şişeler yerlere devrilmiş, DNA analizlerinin sonuç kâğıtları, yerdeki kan yüzünden ıslanmıştı. Bütün duvarlarda kan izleri vardı. İşlenen bu korkunç cinayetin katili kim bilmiyordum fakat yerde yatan ela renkli gözlü kadını ve hemen yanı başında boylu boyunca uzanan bu adamı tanıyordum.

Tüm vücudumu saran titremenin sebebi, katilin gerçek anlamda kanımı donduracak kadar korkunç bir cinayet işlemiş olmasıydı. Gaye, yerde boylu boyunca uzanıyordu. Göğsünden itibaren başlayan kesik, kasıklarına kadar inmiş ve kesilmiş uzuvlarından kanı halen daha akmaya devam ediyordu. Parlak ela gözleri en güzel ışığını kaybetmiş, dudağının kenarından yavaşça süzülen kan, cinayetin ilk kurbanının o olduğunu gösterir gibiydi.

Onlara biraz daha yakınlaştığımda, Gaye'nin sağ elinin yerinde olmadığını fark ettim. Biri elini kesmişti. Muhtemelen buraya girebilmek için Gaye'nin elini kullanmışlardı.

Suratım tam anlamıyla buz kesmişti.

Yüzümdeki bütün kaslar gerilirken, gözlerim Çınar'ı buldu. Gözlerinden biri yerinde değildi. Dudakları parçalanmış, üzerindeki bütün kıyafeti yırtılmış, çırılçıplak bir vaziyette yerde uzanıyordu. Bedeni kanlar içindeydi. Her bir uzvundan acımasızca akan kan, yerde bir göl oluşmasına sebebiyet vermişti.

Titreyen ve sendelemeye başlayan bedenimi tutması için bir el aradım fakat yoktu. Elimi boynuma yaslarken yutkundum. Korkunç cinayete tanıklık eden gözlerim, neredeyse yuvalarından fırlayacak gibiydi. İçimi kaplayan öfke, dolunayın geceyi ikiye bölerken ki öfkesinden çok daha fazlaydı.

Gözlerimin önüne düşen siluet, Kuzey'e aitti. Ondan uzak durmamı söylerken kast ettiği şey bu muydu? Düşüncelerimin arasından beni çekip çıkartan şey, Ayaz'ın bağırma sesi olmuştu.

''İndir o silahı, Onur!''

Ayaz'ın tetiğinin çekilme sesine karşılık gözlerim bir anda karşımda dikilen adamı buldu. Onur, omuzlarına kadar inen kahverengi saçlarını tam arkadan toplamıştı. Tüm ciddiyetine rağmen suratından akan kan, onun görüşünü bulanıklaştırır gibiydi. Elinde tuttuğu silahı titriyor, pür dikkat beni izliyordu.

''Senin yüzünden.'' dediği esnada silahını bana doğrultmuştu. ''Sen ve aptal takıntıların yüzünden!'' Onur'un sesi, bir babanın evladını kaybettiğindeki feryadıyla aynı tınıdaydı.

''Ben-'' derken nefesi kesilmişti. Gözlerinden süzülen bir damla yaşı, bir diğeri takip etmişti. ''Ben, ben senin yüzünden yaptım tüm bunları. Sırf senin takıntıların, sırf senin aptal zevklerin yüzünden...''

Elimi ona doğru uzattım. ''Onur-''

''Sen aptal kadının tekisin, anladın mı? Aptal sürtüğün tekisin! Bunların hepsi senin yüzünden oldu.''

''Onur, kes şunu!'' Ayaz'ın öfkeli sesi kulaklarımda çınlıyordu.

''Seni öldüreceğim.'' derken, Onur ağlamaya devam ediyordu. ''Onlar senin yüzünden öldüler, sen de öleceksin!''

''Ayaz, dışarı çık.''

O esnada vücuduma yayılan adrenalinin sebebi, az sonra ölebilecek olacağım gerçeğiydi. Ölüm gerçeğimle yüzleştiğim zaman, beni ölüm meleğinin bile korkutamayacağını biliyordum. Omzumun gerisinden Ayaz'a baktım ve cümlemi tekrar ettim.

İntihar Süsü.Where stories live. Discover now