12.Bölüm ☀ Oyun.

144 10 4
                                    


Ve FİNAL kelimesinin son parçası, sonunda zihnimde yerini almıştı.

Yeryüzündeki bütün denge bir anda yer değiştirirken, sert bir rüzgâr saçlarımı açmıştı. Omuzlarıma dalgalar halinde dökülen saçlarımla beraber, tüm soğukkanlılığımla Lâl'ın gözlerinin içine bakıyordum.

Günlerdir hazırlandığım savaşa kendi ayaklarımla geldiğimi biliyordum. İçimde öfke dışında bir duygudan eser yoktu. Herhangi bir saldırıya karşı kendimi koruyabileceğimi biliyordum.

En azından bu konuda yanılmamayı diliyordum.

Ve yine biliyordum ki... Harun ve diğerleri bana ulaşamadığında telefon sinyalimden beni bulacaklar ve olduğum yere geleceklerdi.

Sertçe esen bir rüzgâr bu sefer tül eteklerimi uçuşturduğunda, Lâl yüzündeki bütün ifadesizliğini bir kenara atıp, gülümsemişti. Saçlarım, tenime değen ay ışığı ve sokak lambasının ışığından dolayı parlıyor, bembeyaz görünüyordu. Kendimi korku filminde başrolde oynayan kadınlar gibi hissediyordum.

Bu savaşı kim başlatacaktı?

Yaklaşık birkaç dakika boyunca Lâl ile bakışmıştık. Aradan geçen zaman dilimi fazla değildi ama defalarca göz kırpmış ve defalarca nefes alıp vermiştik.

En sonunda: ''Bilirsin, beklemekten sıkıldım.'' deyip başımı sağ omzuma yatırmamla, bacağımdaki silahı çıkartmam bir olmuştu. Çok değil... Birkaç saniye sonra, saçlarımı teğet geçen bir kurşun tam da dibimden geçmiş ve karşı sokağa doğru gitmişti. Kulağımda patlayan silah sesi ve kurşunun tenime bu kadar yakınlıktan geçmesi, keskin bir nişancının göz hapsinde olduğum gerçeğini açığa çıkartmıştı.

Ve savaş, an itibariyle başlamıştı.

Silahımı sıkıca kavrayıp arkaya döndüğümde, bir boşluğun göz yorduğunu fark ettim. Kimse yoktu. Yukarı ki katlarda, yıkık binaların tepelerinde de kimse yoktu. Attığım birkaç adımın sonunda, hızlı bir şekilde arkamı döndüm. Lâl bana bakıp, gülümsüyordu.

''Bu oyunu başlatabilmen için bir kurban gerekiyor.'' dediğinde sesi soluktu. Bir renkle sabitleyecek olsaydım, gri derdim. Belirsizdi... Hislerini, bu konudaki düşüncelerini çözemiyordum. Şu an beyni hangi duygusuyla sevişmekteydi?

''Beni öldürmen gerekiyor Ayça, eğer bu oyunu başlatmak istiyorsan.''

Silahımı refleks olarak Lâl'a doğru çevirdiğimde, gözlerindeki bakışı asla unutmayacaktım. Kendisini; Mersa denen bu kadının yolunda ölmeyi şeref olarak sayar gibi bakıyordu.

''Beni öldürmeden bu savaşı başlatamazsın.''

''Seni neden öldüreyim?''

''Çünkü Mersa bir kurban istiyor.''

''Mersa...'' diye tekrar ettim. Ardından sesimi birkaç ton yükselterek bağırdım. ''Mersa her kimse tek başına karşıma çıkmaya cesaret edemiyor mu?''

Sağıma ve soluma dikkatlice bakış atarken, halen daha sessizliğini koruyan evlerin olduğunu fark ettim. Henüz kimseler burada değildi.

''Öldür beni.'' dedi Lâl. ''Beni öldür ve onunla tanış.''

Öldürmek... Ajanlık zamanlarımdan kalma günlerde bile, öldürdüğüm insan sayısı yinede fazla değildi ama bile isteye kimseyi öldürmemiştim. Bu zamana kadar ya suçluları ya da katilleri idam etmiştim. Fakat bu adam sessizdi, masumdu ve kimsesizdi. Onun ısrarcı bakışları altında eziliyorken, bir elimi alnıma yasladım.

İntihar Süsü.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin