sert rüzgara karşı koşan bir at

1.9K 160 37
                                    

Biraz duraksadı. Sanırım nasıl anladığımı merak ediyordu. Sadece yapboz parçalarını birleştirmiştim. Pekte zor değildi.

İlk konuştuğumuz sıralarda geç kaldığını söylemişti. Ve beni kaçıran adamın da onun geç kaldığını söylemesiyle herşeyi anlamıştım. Geri döndümdede aynı şeyi söyleyince düşüncelerimde haklı olduğum doğrulandı. Onun tarafından..

"Ne demek istiyorsun?" gözler yerde kesinlikle ne dediğimi çok net anlamıştı. En basit çözümü uyguluyordu. Gözlerini kaçır ve bilmiyormuş gibi davran. Saf değildim tabikide anlıyordum bazı şeyleri.

"Beni kaçırdıkları için kurtarmakta geç kaldığını söyledin. Peki bir önceki geç kaldığın neydi?" yavaşça gözlerini gözlerime dikti. Kalbimin hızlı atması hiç normal değildi. Tekrar içeri girerek nazikçe kapıyı kapattı. Bana doğru adımlarken bir kaç dakika önce yaşanan sahne gözümde canlandı. Yanaklarım yanıyordu. Hemde doğru olmayan bir zamanda. Kendime gelmeliydim. Ciddiyetimi hiç bozmadan ona bakmaya devam ettim. Yanımdaki boş yere oturdu birbirimize bakıyorduk.

"Bunu söylemesem olmaz mı?" okadar narin bir şekilde sormuştu ki kabul etme isteği ağır basmıştı. Ama öğrenmek istiyordum.

"Ben duymak istiyorum"

"Korkuyorum" gözlerini ellerine çevirdi.

"Neden?"

"Benden nefret edebilirsin"

"Söylemeden bunu bilmezsin"

"Bilmiyorum. Ne yapmam gerektiğini"

"Duymak istiyorum"

"Benden nefret etmeyeceğine söz ver"

"Veremem. Sadece söyle"

"O gün..."

"Hangi gün?" tekrar kafasını kaldırdı. Sol elini yanağıma koydu. Baş parmağı ve gözleri büyük yara izindeydi.

"Korkunç görünüyor değil mi?" hiç konuyla bağlantısı olmayan birşey söyleyi vermiştim. Bir anda çıkmıştı. Geri alamazdım.

Başını olumsuz anlamada salladı.
"Nekadar güzel olduğunu bilseydin. Hergün o yara izine dokunmak isterdin" söyleyecek tek bir kelimem yoktu. Bir kaç saniye önce sakinleşen kalbim daha da hızlanırken utancımdan gözlerimi kaçırdım. Bu konuya nasıl geldik? Hemen konuyu eski haline getirmeliydim.

"O gün demiştin?" hala eli yanağımdaydı. Ne ben cesaret edip indirebiliyordum. Nede onun çekmeye niyeti vardı.

"Jungkooku kurtarmaya gittiğin gün" hızlıca ona döndüm. O günü nasıl biliyordu.

"Nasıl..."

"Sadece dinle. Susarsam konuşamam. Ogün seni uzaktan takip ediyordum. Jungkooku kurtarmak için koştuğunda bende senin arkandan koşmuştum. Ama yetişemedim. O arabanın sana çarptığı an sanki senin yanında bende varmışım gibi bir acı hissettim. Yere yığıldım. Sonra gözümü açtığımda hyemi beni hastaneye getirdiğini söyledi. İlk sorduğum şey senin durumundu. İyi olduğunu duyduğumda okadar rahatladım ki... Ama bu yara.. Benim yüzümden.. Seni koruyamadım" eli düşmüştü yanına gözlerinde süzülen yaşlar kucağına damlıyordu. Onun hatası değildi. Yada jungkookun. Kimsenin hatası değildi. Benim kendi seçimimden doğan birşeydi.

"Benden nefret ediyorsun değil mi?"

"Hayır etmiyorum. Neden edeyim ki? Senin suçun değil. Kimsenin suçu değil. Ne jungkook ne de sen o halde olmamı istediniz. Bu benim seçimimdi kendinizi suçlamayı bırakın" elimi yavaşça kaldırıp gözünden akan yaşı sildim. Burnumu kanatmış ve beni uyuzda etmiş olabir ama iyi biriydi. Beni korumak için elinden geleni yapıyordu.

Nepenthe/Kim Taehyung✔Where stories live. Discover now