BÖLÜM 23

2.5K 137 33
                                    

Tahsin

Sabahtan beri aramızda saçma sapan espiriler yapıp gülüyorduk. Tıkpı bunlar yaşanmadan önce evde toplanıp yaptığımız gibi. Eğer karşımda gülmekte olan arkadaşımın çökmüş suratını izlemiyor olsaydım, şu an İzmir de ki öğrenci evimizde sıradan bir gün geçiriyor olduğumuzu düşünürdüm. Samet tahminlerimden daha dirayetliydi onun durumunda ben varken göz kırpmaya korkardım.

Benim, bizim aksimize o daha çok şu ana odaklı gibiydi, korktuğunu anlayabiliyordum ama bunu bir şekilde bastırmayı başarıyordu. " Mehmet tuvalette mahsur kaldı galiba. Gideli epey oluyor!" Onur dalga geçiyor olsa da değindiği bir noktada oldukça haklıydı. O gideli yirmi dakikayı geçmişti, bu evde yalnız başına odadan çıkmaya cesaret edemezken bizden bu kadar uzak kalmış olması şüphe uyandırıcıydı. Yüzüm de ki gülümseme yerini gerginliğe bırakırken sakince ayağa kalktım. " Ben gidip şunu kontrol edeyim, belki bir şey olmuştur!" " Muhtemelen tuvalet kağıdı göremeyince ne yapacağını şaşırmıştır. Bu kadar kasmana gerek yok evde güvende olduğumuzu söyleyebiliriz. Nede olsa Hoca ve Ahmet buralardadır!"

Onur beni psikolojik olarak rahatlatmaya mı çalışıyordu. Bu beklenmedik bir şey işte. " Ben yine de bir kontrol edeyim, içim rahat etsin!" " İyi bir şey olursa çığlık at biz yetişiriz sana!" Evet duyarlı arkadaş rolü buraya kadardı anlaşılan, o hâlâ bildiğimiz Onur. Bir şey demeden odadan çıktım, karşılık verseydim yine o kısır döngüye girecektik, bitmek bilmez bir laf yarışı.

Aşağıya indiğimde tuvaletin kapısının kapalı olduğunu gördüm ama ışık yoktu. Yaklaşıp kapıyı iki kere yavaşça tıkladım, ses yoktu. Yine de içeride olması ihtimaline karşın kapıyı temkinli bir şekilde aralamaya başladım. Sonuç tekrar negatif orada değildi.

Evin dışına mı çıkmıştı! Yukarıda sadece iki oda bir de hol vardı, odalardan birinde biz oturuyorduk diğeri ise orada ritüelden kalan malzemeler olduğu için kilitliydi . Holde olsaydı zaten odadan çıkarken görürdüm. Gecenin bu saatinde neden dışarı çıksın ki!

Neler olduğunu anlamaya çalışırken evin dışından bir bağırma sesi duydum. Gür bir erkek sesiydi, yoksa...! O an hiç bir şey düşünmeden tüm hızımla kapıyı açıp dışarı fırladım. Arkadaşımın başının belada olduğu düşüncesi bütün dürtülerimi kontrol altına almıştı.

Kapıdan çıkar çıkmaz gözlerimle hızlıca etrafı taradım, sesin kaynağını belirlemeye çalışıyordum. Görünürde bir şey yoktu, biraz ilerledikten sonra ses tekrar duyuldu. Karanlık ormanın içinde yankılanıyordu. Oraya koşacak iken bir an duraksadım yalnız gitmek iyi bir fikir olmaya bilirdi. "Bekle, beraber gidelim!" Tam yardım çağırmak için dönecekken arkamdan Onur'un sesini duydum. " Bende tam sizi çağırmaya geliyordum, sen neden indin, ayrıca Samet'i neden yanına  almadın yalnız bırakmak olmaz!" " Sesi bende duydum, o yukarıda merak etme hocanın yazdığı muska onu korur!"

Onurun verdiği cevaplarda bir tuhaflık var gibiydi, kısa ve net konuşuyordu. Gerçi arkadaşın bir dakikası diğerini tutmadığından çok da sorgulamaya gerek yoktu. " İyi o zaman, hadi çabuk gidip bakalım şuna!" Onay vermek için başını yukarı aşağı salladığında zaman kaybetmeden sese doğru koşmaya başladık. Sık ağaçlarla kaplı ormanın yer yanında bu ses yankılanıyordu.

Tam olarak nereden geldiğini söylemek imkansızdı. İç taraflara ilerledikçe içimde inanılmaz bir korku baş gösteriyordu. Her yanda bangır bangır yankılanan o çığlık, hiç durmadan kasvet dolu sesleri ile öten baykuşlar. Etraftan yükselen ulumalar hepsi kafamda tıpkı bir cenaze marşı gibi yankılanıyordu. " Dur bir dakika, bu şekilde koşmaya devam edersek kesinlikle öleceğim. Ayrıca bu hayvanların korkunç sesleri beni hasta ediyor!" Sözlerime cevap alamayınca arkama dönüp baktım. Onur orada yoktu!

Ama nasıl olur daha saniyeler öncesinde beni takip eden adım seslerini duyabiliyordum. Bu karanlık ormanda yalnız olduğum düşüncesi bile kanın beynime sıçramasına yetiyordu. Korkudan ardına kadar açılmış gözlerim ile etrafta Onur'u görebilmek umudu ile etrafımda dönerken arkamdan gelen bir çıtırtı duydum! " Komik değil seni geri zekalı, korktuğumu biliyorsun, çık ortaya!"

" Evet biliyorum ve bence epey komik, hele bundan sonra yapacaklarım...! Düşünmek bile bende kahkaha atma isteği uyandırıyor!" Bu ses! Sesin geldiği yöne baktığımda bana hastalıklı bir gülümseme ile bakan Selin'i gördüm. Loş ay ışığının aydınlattığı kızıl saçları ve delilikle parlayan kahve rengi gözleri ile beni süzüyordu.

Bu durumdan zevk aldığı çok açıktı! Şu an bulunduğumuz konum ve korku nedeni ile ona doğru koşmaya başladım, ilk hamleyi yapan taraf olursam en azından kaçmak için vaktim olabilirdi! Daha yanına bile yaklaşamadan kendimi birden yerde buldum. Ayak bileklerimden beni tutan elleri hissedebiliyordum ama kimseyi göremiyordum. " Aaa, bende seni kibar bir bey efendi sanırdım. Bir kadına saldırmak bence hiç etik değil!" " Sen kafayı yemişsin, bu işten sıyrılamayacaksın, yakayı ele verdiğinde yalvarmak için çok geç olacak!" " (Gür bir kahkaha atarak) Ah tatlım, merhamet için yalvaranlar sizler olacaksınız! ( Ciddi ve öfkeli bir ifade ile)Uzuvlarınızı vücutlarınızdan bir bir ayırırken ölmek için yalvaran seslerinizi çok sevdiğiniz, gözünüzde bir kurtuluş umuduna çevirdiğiniz o arkadaşınıza dinleteceğim!"

Sözlerinde ve sesinde ufacık bir tereddüt bile yoktu, o histerik kahkahalarının arasında boğulurken ben ormanın derinliklerine sürükleniyordum. Tek yapabildiğim toprağa tutunmaya çalışan parmaklarım parçalanırken acı ile bağırmak ve belki birileri duyar diye umut etmek ti! 

YN: Selin adice oynuyordu:)) Arkadaşlar dün teknik bir arızadan dolayı yazamadım ancak haftada üç bölüm sözümden dönmeye niyetim yok😑. Yarın bir bölüm daha yazacağım, bundan sonra düzenli olarak hafta sonları da Fenris'in Mirası'na bölüm atacağım  İskandinav miteolojisi ve kurt adam severleri oraya da bekliyorum😁😁

DAVET2: Ateşten Gelenler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin