Bölüm 8

45K 2.1K 254
                                    

uzun zamandan sonra yeni bölüm ile karşınızdayım itiraf edeyim özlemişim yazmayı ve sizleri :)

İnşallah bölümü beğenirsiniz. diğer kitaplarıma da yavaş yavaş bölümler gelecek inşallah söz verdiğim gibi :)  

İnstagram : selma.kahraman.7 ;) 


Gitmek, bazı şeylerin başlangıcıdır. Sevmek ise bazı şeyleri bitirmektir belki de. Böyle düşünürken, böyle hissederken, sanki birine haksızlık yapıyormuşum gibime geliyordu. Başak 'a mı ihanet ettiğimi zannediyordum.

Mert'in babasını bir şekilde ikna edip evlendirmelerine izin verdik sayılırdı. Ama işler normale dönüp de bize ihtiyacı kalmadığı zaman ilk benim yaptığım saygısızlığın intikamını alacağa benziyordu. Bunu düşünmüş müydüm onları korurken bilmiyorum. O an ne yaptığımı ne düşündüğümü bilmiyorum. Sadece bir çift göz kararımdan vazgeçmemi sağlamıştı.

Sabah saatlerinde, bahçede korumalara bakarken Osman Bey'in sesi ile ona doğru döndüm. "Nisan Hanım" sertçe beni çağırdı.

"Evet efendim" dedim.

Yanıma kadar gelip, tam burnumun dibinde durdu. "Bu yaptığının bedelini ödeyeceksin biliyorsun değil mi?" başımı salladım biliyorum anlamında. "Güzel, çünkü sana ihtiyacım kalmadığı zaman"

"Kalmadığı zaman görüşürüz o zaman efendim. Şimdi biri sizi vurmadan içeriye geçin" diye ona baktım. Dişlerini sıktı. Yanındaki adamları ise bellerindeki Silaha davrandılar. Elini kaldırıp iki izbandutunu durdurdu. Çarpıkça gülümsedi.

Onlar giderken kenardaki pencerenin çıkıntısına yaslandım. Başımı havaya kaldırdım. Mert Bey 'i gördüm. O da aynı babası gibiydi. Dudağının kenarı kıvrılmış gülüyordu. Neye gülüyordu. Yardım etmem dediğim halde yardım ettiğime mi?

Aklımda çok soru vardı. Bilmediğim ama cevaplarını tahmin ettiğim sorulardı.Bahçe de çimlerin üzerine dizilmiş bir sürü adam vardı. Siyah kıyafetleri ile buradayım diyorlardı sanki. Telefonumun titreşimi ile ekrana baktım. Kardeşim arıyordu.

"Efendim" diye telefonu açtım

"Arayacağım deyip aramıyorsun. Tarihi eserler kaçakçılığı mı var" böyle demesine gülümsedim.

"Gibi gibi, bir tarihi eseri kaçırmışlar, getirmişler bizim müzeye koymuşlar. Çok önemliymiş gibi bir de o kadar koruması var" bunu dememle, bizim korumaların gülmesi bir oldu. Anlamışlardı kimi kast ettiğimi.

"Çok mu yoğunsun" diye devamını getirdi sorusunun.

"Yoğunum ama sesini duymak güzel" onunla biraz konuştuktan sonra telefonu kapatıp cebime attım. İçeriye yemek servisi yapılacaktı. Yemeklerin kontrol edilmesi gerekiyordu. İşimizi hiç bir zaman yarım yapmamıştık. Yanıma bizimkilerden üç, beş kişi alıp mutfağa geçtik. Mutfaktaki yemeklerin zehirli olup olmadığını test edip, servise çıkarttık. Hiç birinde bir şey yoktu. Bir yerden vuracaklardı düşmanlar ama nereden vuracaklardı işte orası muammaydı.

Başak, yeni gelin edası ile yemek masasına geçti oturdu. Yanına da Mert Bey. Bana bakıp tabağına döndü utangaç bir biçimde. Manzara şahaneydi. Mert bey kafasını kaldırıp bana baktı. Bir şey soracak gibiydi. Ona kilitlendim. Yüzümde ne bir gülümseme ne de başka bir şey okunuyordu.

"Siz yemeğinizi yediniz mi?"

"Bizi merak etmeyin efendim" dedim başını olmaz anlamında salladı. Bu ısrar edeceğim anlamı taşıyordu. Tahmin ettiğim gibi de oldu.

KADIN KORUMA (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin