Uzaklardan gelen bir tanışıklık vardır.

3.9K 278 318
                                    

2. Uzaklardan gelen bir tanışıklık vardır.


Elimde tuttuğum yüzük kutusu, dağılmış ifadem ve kanepe. Bugün hissettiklerim büyük bir bilinmezlikti. Defalarca kez aldatılmış olmak zor geliyordu ama buna alışmıştım. Yine de... Bir başkası için harcadığı kredi kartını bana tutuşturmuş olması, bunu hiçbir şekilde tanımadığım bir insanın yanında dillendirmem ve onun bana karşı olan acınası bakışlarını görmem... Bunlar benim için son damlaydı artık sanki.

Beynim uğulduyor, zihnim paramparça oluyordu. Masanın üzerinde duran kumandaya erişebilmek için bile çok fazla çaba sarf etmiştim. Saf bir acı damarlarımda kol gezinirken beni yaralayan ve hırçınlaşmamı sağlayan en büyük etken en büyük suçlunun ben olduğumu bilmemdi. 

Masanın üzerinde paketlenmiş yüzük kutusuyla bakışıyor, onu camdan aşağıya fırlatmamak için kendimle savaşıyordum. 

Mutfağa ilerleyip bir şeylerle uğraşmak istemiştim. Biberleri  sakince doğramaya başlamama rağmen son zamanlara doğru hızımı alamamıştım ve parmaklarımı da kesmiştim. Sinirle bıçağı bir yana fırlatıp çeşmenin altında parmağımı ıslatırken dış kapı gürültüyle açılmış, Myung Soo benimle ilgilenmeden koltuğun üzerine oturmuş ve üstündeki ceketi hırsla çıkartmaya başlamıştı. Gözleri benimle buluştuğunda yine alayla gülümsemişti.

'' Ups, Sorry hayatım. Sana yanlışlıkla Hye Mi için aldığım kartı vermişim. '' Bana göz kırpıp telefonuna ulaşıp gülümseyerek mesajlarını okuyordu. Gözlerimi yumdum ve bekledim. Damarlarımda gezinen bu siniri bedenimden söküp atmalıydım. Dışarıya nefesimi üflememe rağmen dayanamayıp onun yanına doğru adımlamıştım.

'' Kim Myung Soo, bunu bana nasıl yaparsın! '' Oturduğu koltuğun önünde diz çökmüştüm. Evet, aptalın tekiydim ve ben...  Yıpranmıştım.

'' Senin için yeni bir limitsiz kart çıkartırım. Şimdi benim Hye Mi ile mesajlaşmamı bölme hayatım. '' Bana havadan bir öpücük gönderdiğinde sinirlerime hakim olamamış ve elindeki telefonu sinirle elinden kapmıştım. Hırsla yukarıya kaldırıyordum ve o telefonunu almak için uğraşmıyor ve oyuncu bir ifadeyle beni izliyordu.

'' Sınırlarımı zorluyorsun, kocacığım. ''

Yanımdan geçip giderken telefonunu almayı da ihmal etmemişti.  İfadesizdi, benimle eğleniyordu ve beni asla dinlemiyordu. Benden o kadar çok nefret ediyordu ki bunu hissettirmek için özel çaba sarf etmesine bile gerek yoktu. Vitrinde  duran bibloyu evlilik fotoğrafımızın üstüne fırlatıp kırılmasını sağlamıştım. Beni çıldırtıyordu. Hırsla konsola yürümüş, elime geçen tüm eşyaları kaldırıp atmaya  başlamıştım. Kalbim ağrıyordu. Beni aldatması değildi beni üzen şey. Benim aldatılan kadın olmayı kabul etmem beni üzüyordu. Beni üzen şey bunca şeye rağmen her şeyi bitirip gidemiyor oluşumdu. Kim Myung Soo beni çok iyi tanıyordu. O bana parasını düzenli olarak verdiği sürece onu terk etmeyeceğimi biliyordu. Kalbim göğüs kafesime baskı yaptığında nefes alamayacağımı hissetmiş zorlukla kendimi bahçeye atmıştım. Arka bahçedeki havuzun yanında olan şezlonglardan birine oturmuş havuzu seyrediyordum. Ömür boyu yaşayacağın bedene duyduğun nefreti ne azaltabilirdi? Ömür boyu bu bedene hapistim ve aynada ne zaman kendimi görsem kendimden nefret edecektim. Dünyadaki hiçbir kimse düz değildir. Herkesin yuvarlak olduğu, ya da kendini gösteremediği bir durum vardır. Bu zamana kadar kendime bile benliğimi gösterememiş olabilir miydim? İçimden farklı bir kişi çıkmasını ne çok isterdim. Göz yaşlarım hızla göz pınarlarıma dolarken kendime lanet ettim. Her şeye rağmen Channel rimelimin akmasını istememiştim işte. Kendi kendime gülmeye başladığımda sakinleşmeye ihtiyacım vardı.

Mücevher - Jeon Jungkook.  ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin