Elini tutarsam bırakmaz mıydın?

3.5K 261 311
                                    

4. Elini tutarsam bırakmaz mıydın?


Jeon Jungkook bizi beklemeden dönmüştü. Biz de şimdi Myung Soo ile birlikte eve dönüyorduk.  Yıpranmıştım, kırılmıştım. Geçmişle olan hesabımız hiç bitmeyecekti. Myung Soo benden neyin intikamını alıyordu bunu ben bile bilmiyordum. Arabayı hızlı kullanıyordu. Direksiyonu tutan parmak boğumları çoktan beyazlamıştı. Radyonun sesi  arabayı doldurmuştu. Sessizce oturduğum yerde kıpırdanıp camı açmaya çalıştım. Nefes alamıyordum sanki. Camı açmamla birlikte bana doğru dönmüştü bakışları. Hissiz. Nasıl bu kadar iyi kamufle edebiliyordu kendisini? Konuşmak istiyordum ama dudaklarımı araladığım zaman bir hıçkırık kopacağını bildiğim için sustum. 

Myung Soo'nun telefonu çalınca uykumdan uyanmış, yerimde sıçramıştım. Bir an sersem bakışlarımla dışarıyı izlediğimde daha hala gidecek yolumuz olduğunu fark etmiştim. Myung Soo telefonunu hoparlöre verip konuşmaya başladı. Çıkan cırtlak sesten iğrenmiştim.

'' Oppa. Benim için aldığın sınırlı üretim bilekliği bulamıyorum. Bana yenisini almaya ne dersin? ''

Myung Soo gülümsemişti. Onunla konuşurken gülümsüyordu. Bana bir kere bile gülümsememişti hiç. Hatırlıyorum da... Doğum gününde bütün ailesini çağırıp onun için pasta yapmaya çalışmıştım. Annesiyle anlaşamamıza rağmen  çağırmıştım işte. Doğum gününde yalnız kalsın istememiştim. Myung Soo o gün bile bana gülümsememişti. Şimdi bir kızın ondan arsız bir şekilde bileklik istemesine gülümsediğinde midemin çalkalandığını hissettim. Ağlamamak için öylece duruyordum. Sanki kirpiklerimi kırpıştırsam göz yaşı boşanacaktı gözlerimden. 

'' Alırım sevgilim. '' 

Sustu sonra. Bana doğru baktı ve göz kırptı. Beni eşi olarak görmüyordu, ailesi olarak hiç görmüyordu. Onun için neydim ben? Koskocaman bir hata.

'' Karım yanımda. Sonra görüşürüz hayatım. ''

'' Oppa, karına sevgilerimi ilet. Çok anlayışlı bir eş. ''

Sonra kıkırtılar. Bir müddet sonra telefon kapandığında camı tamamen açıp başımı dışarıya doğru çıkarttım. Myung Soo'nun seslenişlerini duyabiliyordum.

'' Hey, ne yapıyorsun? Sok o kalın kafanı içeriye. Gerizekalı. ''

'' Şşşşt, seninle aynı yerde bulunmak istemiyorum Myung Soo. Seninle aynı yerde nefes almak bile istemiyorum. Ayrıca seninle... ''

Devamını getiremeden arabayı durdurmuştu. Saat gecenin kaçıydı bilmiyordum. Dışarısı soğuktu ve rüzgar yüzüme doğru esmişti. Sadece saniyelik olarak özgür hissetmiştim.

'' İn arabamdan. Madem öyle, kafanı dışarıya uzatmana gerek yok. İn, cesaretin varsa ve bana muhtaç değilsen arabamdan in. Yapabilir misin? ''

Benimle alay ediyordu. Onu bırakmayacağımdan, inemeyeceğimden ve ona muhtaç olduğumdan adı gibi emindi.  Peki dedim kısık bir sesle. Peki dedim ve arabanın kapısını açıp dışarıya doğru yürümeye başladım. Arkamdan seslenmedi, gitme demedi. Hızla gaza bastı ve ilerledi. Otobandaydım, dışarısı soğuktu ve gece karanlıktı. Üzerimdeki elbiseye sarılmak durumunda kalmıştım. Göz yaşlarımı serbest bırakmıştım şimdi. İşte şimdi ağlayabilirdim. O yoktu çünkü. Yol kenarındaki bariyerlerden birine oturdum. Gelip geçen bir araba bile yoktu. Çığlık atmak istiyordum. İçimdeki nefreti, saf hissizliği artık dışarıya vurmak istiyordum. Yaşadıklarımla ruhuma ihanet etmiştim çoktan.  Keşke diye fısıldayıp durdum dudaklarımın arasından. Keşke hiç evlenmeseydim, onunla tanışmasaydım. Ben peri kızı gibi bir hayat beklerken  huzurlu bir nefes almaya bile muhtaç kalmıştım. Acemiliğimden, saflığımdan ve en çok da kendime olan güvensizliğimden nefret ettim. Göz yaşlarım sanki yüzümü parçalarcasına iniyordu gözlerimden. O kadar uzun süre onları hapis etmiştim ki şimdi bana inadına hızla iniyorlardı. Gecenin karanlığına bir hıçkırık bıraktım biraz daha ve biraz daha...  Telefonuma uzanmayı düşündüm ama kimi arayacaktım? Yıllardır görmediğim, artık neredeyse yüzünü unuttuğum babamı mı? Ne diyecektim peki ona? Hatırlıyorum da... Evlendiğimizden sonraki ilk görüşmemizde babama sarılıp ağlamıştım bir kere. Ona ilk kez yakın hissettiğim bir andı, beni anlar sanmıştım. Kokusunu içime çektikten sonra beni aldatıyor baba demiştim. Beni aldatıyor ve benden nefret ediyor. O da kulaklarıma tok bir sesle mırıldanmıştı. Seni dövmüyor, hırpalamıyor ya. Giydiklerine bak, çok güzel şeyler. Zenginsin sen. Saçmalama  demişti babam. Fiziksel bir şekilde hiçbir zaman bana zarar vermemişti Myung Soo. Bu doğruydu. Zihinsel olarak darmadağınık, paramparça hatta ve beni ölü kılmıştı ama olsundu ona göre. Sonuçta beni  dövmüyordu ya. İlk kez yakın hissettiğim babamdan irkilerek ayrılmıştım o gün.  Evet baba diye fısıldadım. Evet baba, ben mutluyum. Çünkü beni anlamayacağını biliyordum. Ve o kadar yorgundum ki... Birilerine beni anlaması için yalvarmayı istememiştim. Baba şıkkını elemiştik. Annemi mi aramalıydım? Myung Soo ile birlikte bana acılar çektiren, bu çektirdiği acıları unutmamı isteyen annemi? 

Mücevher - Jeon Jungkook.  ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin