HunHan.
-Sehun..-
-Yaklaşık bir saatir kollarımda uyuyordu. O kadar korkmuş ki uyurken bile arada hıçkırıyordu. Aptal bir rüya görmüş olmalıydı. Ona 'Muhtemelen rüya görmüşsündür.' dediğimde 'Uyumuyordum.' demişti. Sanırım rüyası çok gerçekçiydi.
Onu böyle görmek..
Biraz fazla mı canımı yakıyor ne?
Onun acı çekmesi benim acı çekmem demek. Onun nefesi benim nefesim gibi..
Onun mutluluğu da benim mutluluğum. Ama neden onun kalbi benim kalbim gibi değil?
Neden beni göremiyorsun Luhan?
Beni sevmeni nasıl sağlayabilirim? Buna daha ne kadar dayanabilirim?
Kollarımın arasında huzurlu gibisin. Gerçektende huzurlu musun yoksa ben mi öyle görmek istiyorum?
Uyurken seni izlemek nasıl hissettiriyor bilmeni isterdim. Çok korunasısın, masumsun, sana baktıkça sarılasım geliyor, doymayacağımı bilsemde öpesim geliyor.
Bu arada hangi şampuanı kullanıyorsun? Kokun..bayılmamı sağlayacak kadar güzel.
Böylece içimden neler hisettiğimi, neler söylemek istediğimi Luhan'ı izlerken iki saat düşünerek geçirmiştim.
Hafifçe kıpırdanmaya başlamıştı. Yumruk yaptığı eliyle gözlerini ovdu.
Bir insan uyanırken bu kadar mı tatlı olur?
Luhan'a olan hislerim günden güne artmaya devam ediyordu.
Her hareketinde kendimden geçecek gibi oluyordum. Kalbim yerinden çıkacak gibi oluyordu.
Cidden aptal aşıklara benziyordum. Lanet olsun.
Luhan gözlerini iyice açtığında, gözlerini gözlerimin içine kenetledi.
"Neden buradasın?" uykulu sesiyle konuşmuştu.
"Seni sakinleştirmek için."
"Neden beni sakinleştirmek istedin?"
"Çünkü çok korkmuştu ve sürekli bir bebek gibi ağladın."
"Oh."
Konuşmamız bu kadar kısa ve özdü. Ona 'Bebek gibi ağladın.' dediğim için bana kafa tutması gerekiyordu. Ama o sadece 'Oh.' demekle yetindi. Onun bu halleri cidden kafamı karıştırıyor. Buda neydi şimdi? Yanında yattığım için beni azarlaması gerekiyordu. Yada bağırmaya başlaması. Neden bu kadar durgun, neden bu kadar sessiz?
Bu çocuk beni cidden korkutuyor.
Konuşmamız bitince yorganın altına yeniden daldı ve telefonda biriyle mesajlaşıyor gibiydi.
Artık iyi hissediyordu sanırım. Bu yüzden gitmem gerektiğini anladım.
Yataktan ayaklandım, üstümü başımı düzelttikten sonra dışarıya adımımı attım. Beni takmadı bile. Aptal. En azından 'Hoşçakal' diyebilirdi.
Kapıyı tamamen kapattığımda ceketimi giyimeye çalışıyordum ki onun sesini duydum.
"Teşekkür ederim Sehun. Beni yanlız bırakmadığın için."
Kapıyı hafif aralayıp,
"Birşey mi dedin?" dedim. Şaşırmıştı.
"Sen hala gitmedin mi?" başını telefondan kaldırıp bana baktı.
"Gitmiş gibi mi duruyorum?"
"Kapa çeneni."
Onu sinirlendirmek cidden hoşuma gidiyor. Son söylediği şeyle hafifçe gülümsedim.
Keşke oda gülümseseydi ama o gülümsemiyordu. Gözleri telefonun ekranına odaklanmıştı.
"Gidiyorum."
"Hala buradamısın?"
Kapıyı tekrar kapadım, birinci kata yavaş yavaş indim ve sonunda dışarıya adımımı atmıştım.
Bilmek istediğim birsürü şey vardı. Luhan'dan öğrenmek istediğim birsürü şey. Mesela neden bunu gittiğimi sandığın için dedi? Neden sadece yüzüme söyleyemiyor?
Düşündüğüm şeylerden uzak kalmak istediğim için kulaklıklarımı takıp müzik dinlemeye başladım.
Tao'nun evi buraya pek yakın değildi o yüzden mecburen otobüsü beklemeliydim.
Otobüs durağına vardığımda oradaki banka oturdum. Neden otobüs durakları bu kadar sıkıcı?
Küçüklüğümden beri sıkıldığımda yaptığım birşey vardır. Saçma birşey. Hatta çok saçma ama sıkıntım azda olsa geçiyor.
Kulaklıklarımı çıkardım ve yoldan geçen tüm renkli arabaları saymaya başladım.
Eğer yanlışlıkla siyah bir arabayı sayarsam yanıyordum ve oyuna yeniden başlamam gerekiyordu. Saçma bir oyun öyle değil mi?
Ben oyunuma devam ederken bir kişi gelip tamda önümde durmuştu. Arkası dönüktü ve telefonda biriyle kavga ediyordu.
Sesi cidden tanıdık geliyordu. Okuldan biridir diye düşünmüştüm. Fakat o arkasını döndüğünde dona kaldım.
Tekrardan neden buraya dönmüştü? Lanet olsun. Lanet. Lanet. Lanet.
Beni farketmemesini umarak Luhan'ın evine doğru ilerlemeye başladım.
Onu bir şekilde Tao'nun evinde kalması için ikna etmeliydim. -
.........
XiuRis.
-Minseok..-
-Tanrım..bunu cidden yaptığıma inanamıyorum. Şu an resmen ablamın zoruyla Wufan'la birlikte ev alışverişi yapıyoruz. Ablam sevgilisine aşık olduğumu ve onunla birlikte olduğu için Wufan'dan vazgeçmeye çalıştığımı bilseydi bizi yanyana getirirmiydi merak ediyorum doğrusu. Tamda vazgeçmek istediğimde mi olmak zorunda bunlar?
Ne şans ama.
Alışveriş yapmak için gelen çoğu insan eve gerekli olan şeyleri alırdı değil mi?
Ama Wufan'ın aldığı şeyler aburcuburdan başka birşey değildi.
İkimizde konuşmadan sadece birşeyler alıp duruyorduk.
Benim önümden yürüyordu, alışveriş arabasını ise ben sürüyordum.
Arkasına dönüp dönüp aburcuburları alışveriş arabasına koydukça ben çıkarıp yerine gerekli olan şeyleri koyuyordum. Tabi o bunu farketmiyordu. Salak.
O cips koydu, ben çıkarıp yerine süt koydum.
O şekerleme aldı, ben çıkarıp yerine elma koydum.
O dondurma aldı, ben çıkarıp yerine peynir koydum.
O hazır çöreğide alışveriş arabasına attı ama bu sefer ben yerine birşey koyamadan yakalanmıştım.
Tam çöreği çıkarıyordum ki,
"Ne yapıyorsun?" dedi. İrkildim.
"Ş-şey sadece bunlara ihtiyacımız olmadığından çıkarıyorum."
"Onlara ihtiyacımız var. Hem en sevdiğim çöreğimide geri koymaya çalışıyorsun."
"Bunlara ihtiyacımız yok. Aburcuburla karnımızı doyuramayız."
"Çörek aburcubur değil."
"Evde zaten fazladan çörek var."
"Ben bunları seviyorum. Ver şunları."
Birkaç adım ileriye atıp elimden çöreği almaya çalıştı. Elimi geri çekip, alamamasını sağladım. Birkaç kez daha denedi. Ellerimi arkaya kenetlediğimde arkama geçip almaya çalışıyordu. Bu seferde ellerimi önüme kilitliyordum. Bir oraya bir buraya koşuşturup duruyordu. O kadar komik gözüküyordu ki birden kahkaha patlaması yaşadım. Durup beni izlemeye başladı. Ve birden sinsice gülümseyerek beni arkamdaki aburcuburla dolu olan rafa yasladı. Nefesini hissedebileceğim kadar yakınımdaydı. Bu iyi değildi. Hemde hiç.
Dudaklarını kulağıma yaklaştırarak,
"Çöreğe benziyorsun." dedi. Ne yapmaya çalışıyordu bu lanet olasıca?
"Ha?" afallamıştım.
"Diyorum ki daha fazla ya zorluk çıkarmadan eniştene (!) o çörekleri geri verirsin yada seni çörek yerine yerim."
Onu üzerimden ittirip, çöreklerini eline tutuşturdum. Eniştem denen şahıs şu an beni yeterince tahrik etmişti.
"Kıçımın eniştesi." onu geride bırakarak alışveriş merkezinden dışarıya çıktım. Onunla böyle konuşacak cesareti nerden buldum bilmiyorum ama bu hoşuma gitmişti.
Birkaç dakika sonra ellerinde poşetlerle yanıma varabilmişti. Bagajı açıp herşeyi oraya yerleştirdikten sonra sürücü koltuğuna yerleşti.
Yolculuk sessiz geçecek sanıyordum ama Wufan birtürlü susmuyordu.
"Sen. Sen bana son olarak ne dedin?"
"Hiç."
"Sen bana kıçımın eniştesi dedin."
"Madem duydun, neden soruyorsun?"
"Benim kadar mükemmel bir enişten olduğu için şükretmelisin çörekçik."
"Çörekçik?" Şimdide bana çörekçik diyordu. Birde kendinden mükemmel diye bahsediyor. Bunca yıl egoist aptalın tekine aşık olarak yaşamışım. Lanet olsun.
"Ne o beğenemedin mi?"
"Çok beğendim çoook." Bu dediğimle gülümsemişti. Son dediğim cümleden sonra eve varana dek ikimizde çıt çıkarmamıştık. -
..........
KaiSoo.
-Kyungsoo..-
-'Onu zaptedemiyorum, beni dinlemiyor. Görünmezmişim gibi davranıyor. Sadece işine geldiğinde beni farkediyor, benimle konuşuyor. Fakat yinede sorularımı duymuyor, bana cevap vermiyor. Seninde canın benimki kadar yandı mı Luhan? Delirecekmişsin gibi hisettin mi? İki gün önceden kalma yaralarım hala canımı yakıyor. İlaçlar bile işe yaramamaya başladı. Dayanamıyorum Luhan. Kurtar beni.'-
-Fiona-