HunHan.
-Luhan-"Ü-üzgünüm ben, ben başkasını seviyorum Sehun." dedim.
Neyden bahsediyorum ben? Tanrım! İyimi birşey yaptım, kötümü? B-ben artık Jongin'i sevmediğimi farkettim ama, a-ama neden böyle birşey dedim ki? Jongin'i sevmiyordum ama Sehun'uda sevmiyordum. Yani kalbimin bu kadar hızlı atması normal öyle değil mi? Sadece şaşırdığımdan. Evet, evet kesinllikle o yüzden. Koşar adım ondan uzaklaştığımda, birşeyi tekmelediğini anlamam zor olmamıştı. Muhtemelen masayı tekmelemişti. Cidden ne yaptım ben? Oysaki o öpücüğü cidden istemiştim. Şimdi resmen hayalkırıklığı yaşıyordum.
Unutmaya çalış Luhan. Unutmaya çalış.
Sehun beni öpeli üç saat geçmişti ama unutmayı geçtim, uyuyamıyordum bile. Odanın içinde turlamaktan başka birşey yapmıyordum.
Umrumda değil. Sehun'un beni öpmesi umrumda değil. Olmamalı.
Yatağıma güzelce bir yayıldım. Kendimi uyuyana kadar zorlayacaktım.
Yüzüstü döndüm ve o an cidden uykuya ihtiyacım olduğunu anladım. Aareum beni cidden çok yoruyordu. Gözlerim tam uykuya yenilmeye başlayacakken, onun sesini duydum.
Hayır Jongin yapma. Sus. Burada değilsin ama senin sesin kullaklarımı yeniden ziyaret ediyor. Rahat bırak beni lanet olası.
Onun rahatsız edici sesi kullaklarımı tırmaladıkça dahada çok ağlayasım geliyordu.
Bir an geliyordu ve ben çıldırmış gibi davranıyordum. Jongin'in söylediği üç cümle vardı. Yani zihnimin oyunlarıyla onun Jongin olduğunu sanıyordum.
"Beni özledin mi?" Özlemedim lanet olası. Özlemedim.
Ellerinle kulaklarımı tıkamıştım. Duymak istemiyordum. Sehun'un bana inanmayıp, tekrardan 'Kabus gördün' demesini istemiyorum. Bana delirmişim gibi bakmasını istemiyordum.
"Ben seni özledim Luhan." Hayır Luhan zihninin oyunlarına kanma. O burada değil. O burada değil. O burada değil.
"Ama Kyungsoo seni özlemedi." Hayır. Tanrım! Benimle ne tür bir oyun oynuyorsun? Neden onun sesini duyuyorum? Neden herseferinde bana aynılarını söylüyor? Çıldırıyorum.
Bu üç cümleyi hala duyabiliyordum. Yüzlerce defa aynı üç cümleyi tekrarlıyordu.
Yorganımın altında, iki büklüm ağlıyordum. Bu sefer sesimi dışarıya çıkarmamaya dikkat ettim. Sehun'un gözünde deli gibi görünemezdim.
15 dakika sonra ses kesildi. Nefeslerim kesildi. Ağlamakta olan gözlerim şişti. Ayaklarım titriyordu. Sendeliyordum sürekli. Ama bu odada kalamazdım. Bu şoku atlatmam uzun sürüyordu. Onu engelleyemiyordum.
Derin derin içimi çekerken, mutfağa ilerledim. Buzdolabından atıştırmalık şeyleri elime geçirdim ve masaya ilerlerken ayağıma birşey girdi. Ah siktir! La-net. Elimdeki herşeyi birden düşürdüm. Bulunduğum yerde cam kırıkları vardı. Sehun ayağını masaya vurduğunda, bardak düşmüş olmalı. Ve şu an bu kırık bardak tanelerinden biri ayağımı yakıyordu. Zaten yürümek benim için zorlu bir işti. Sürekli dengemi kaybettiğimden, küçük bir cam sayesinde yeri boyladım. Ayağıma bir göz gezdirince, aslında cam tanesinin küçük olmadığını farkettim. Bayağı derin bir yara açılmıştı. Kanlar süzülüyordu. Ne kadar korksamda o camı oradan çıkarmalıydım öyle değil mi? Kan görmeye pek dayanabilen biri değildim ve gözlerimi sıkıca kapayarak, elimi ayağımın altındaki cam tanesine sabitledim.
Çekmeme fırsat verilmedi."Ben yaparım." Sehun gelmişti. Ne zamandan beri buradaydı?
Beni yavaşça kucağına aldı. Gelin misali taşımaya başladı. 'Ayağımı mı iyileştireceksin yoksa beni yatağa mı atacaksın Oh Sehun?' der gibi ona bakıyordum. Yüzünde hiçbir ifade barındırmayarak cevap verdi."Ne? Cam kırıklarının içinde mi yapsaydım." Tanrım! Doğru söylüyor. Nezamandan beri içim bu kadar fesat düşüncelerle doldu?
Adını bilmediğim nesnelerle bir dakika önce gitmiş olduğu odasından döndü.
Koltukta duran ayağımı çok nazik bir şekilde dizlerinin üzerine koydu. O anda yüzünü izliyordum ve.. Cidden yakışıklısın Oh Sehun. Ben onu hala izlemeye devam ederken, ayağımdaki acı hissiyle yüzümü buruşturdum. Birkaç dakikalığına gözlerim kapalı durdu. Korkakça biri gözümü araladım ve ayağımı sargılı şekilde buldum. Sehun ise beni izliyordu.
Hatta gülümsüyordu. Huh? Herşeyi unuttu mu yani? Bana sinirli olacağını, konuşmayacağını bile düşünmüştüm.