3. Bölüm: Ölüm Çizgisi.

4.2K 220 320
                                    

Farazi 3. Bölüm: Ölüm Çizgisi.

🦋

Sessizlik her zaman iyi bir seçenek değildi, özellikle karşınızda sizi gözlerinin dalgalarında boğmak isteyen bir şehzade duruyorken.

"Ne dedin sen?"

Ürkütücü ses tonuyla sorduğu sorunun ardından sessizlik oluşmuştu ve devam ediyordu. Benden hala cevap bekliyordu. Gözlerimi yakıcı gözlerinden ayırmadan, sensin bu demek istemiştim. Hatta, bedenimdeki yaraların nedenini neden bana sormak yerine başkasına soruyorsun, tanımadığım adam benden daha iyi mi bilecek vücuduma ne olduğunu demek istemiştim ancak, söyleyemiyordum. Yalnızca, sessizliğimi koruyordum.

Gözlerimin yeşil ormanını acımasızca baltalayan Şehzade Balamir Han, beni tek hareketiyle öldürebilecek kadar güçlüydü.

Ziyadesiyle geniş omuzları uzun boynuyla taçlanıyor, kalın kollarının gücü masmavi gözlerinden akan asaletle karışarak içime akıyordu.

Sessizliği bozarak, "Şehzadem, cariyenizin kusuruna bakmayın, bağışlayın. Öyle demek istememişti. Aslında..." diye araya girmeye çalışan has odabaşı Ertuğrul Paşayı, Balamir susturmuştu. Yüzüklerin, değerli mücevherlerin donattığı parmaklarını yavaşça havaya kaldırmış, masmavi irislerini zümrüt yeşili gözlerimden ayırmadan harem görevlisini susturmuştu.

"Sen, Mehir." Dudakları tehlikeli kelimeleri havaya savururken, kustuğu emirlerin ardından yavaşlıkla kapanmıştı.

"Başını yerden kaldırmanı emrediyorum."

Gözlerimin önünden silinmeyen, korkutucu masmavi irisleri kanımın donmasını sağlıyordu. Kirpiklerimi sıkıca örttüm. Hayatımda duyabileceğim en sert sesiyle, emirlerini tekrarladı. "Sana başını kaldırmanı ve gözlerime bakmanı emrediyorum. Tıpkı az evvel yaptığın gibi."

Başımı yavaşça kaldırdım, emrettiği gibi masmavi bakışlarında süzüldüm.

Hayalden oldukça uzak, gerçeklerin kıyılarında süzülen hoyrat irisleri kanıma hain bir korku yayıyordu. Delicesine korkuyordum. Çıkış biletim sayılan, hoş zümrüt yüzüğü bulamadan öldürülmekten, saraydan sürülmekten korkuyordum.

Şehzade Balamir'in gür, uzun kirpikleri yavaş yavaş kısıldı. Kısılan kirpikleri yaptığım saygısızlıktan çatılan biçimli kaşlarına değiyordu. Gerilen dudaklarının rengiyse canlıydı. Velhasıl, ne ince ne de kalın görünen dudakları canlıca pembenin rengiyle parlıyordu.

Dudaklarını itinayla aralayarak konuştu. Bakışlarında öfke şimşekleri çakmasına rağmen, sesinde yumuşaklık vardı. Ziyadesiyle düz konuşuyordu. "Sana sarayımızın mutlak kaidelerini öğretmediler mi? Yapman gerekenleri bilmiyor musun? Yaptığın terbiyesizliğin izahatini nasıl vereceksin?"

FARAZİ Where stories live. Discover now