2. Bölüm: Deniz Gözlü İmparator.

2K 177 247
                                    

2. Bölüm: Deniz Gözlü İmparator.

🦋

Ruhum, efsunlu dalgaların arasında sürüklenip bilmediği, tanımadığı bir kıyıya vurmuştu.

Yeşil gözlerimin perdesindeki parıltılar geçmiyordu. Bu yüzden, göz kapaklarımın üzerinde yoğunluk hissediyordum. Hissettiğim yoğunluk, başıma kuvvetli bir ağrı bırakıyordu. Ruhumu kemiriyordu. Kirpiklerimin yavaşça aralanmasıyla dudaklarımdan, istemsizce inleme döküldü. Canım yanıyordu, bedenim yüzüğü taktığımdan beri hoyrat yangınların ateşine tutulmuştu.

Ruhum sıcaklıkla kaynıyor, alevlerse ruhuma azaplar bahşediyordu.

Ancak araştırma konusunda becerilerime güvenen, inanan Kerem Hocanın daha ağır azaplar bahşedeceğini biliyordum.

Dudaklarımı araladım, dudaklarıma eşlik eden gözlerim nerede olduğuna bakmadan evvel zümrüt yüzüğü taktığım parmağımı, kontrol etmişti. Parmaklarımın boşluğuyla, gözlerim daha fazla açıldı.

Yüzük parmağımda değildi. Bu demek oluyordu ki, yakalanmıştım.

Yüzümü acıyla buruşturdum, umutsuzluk kanımı çekiyordu. Gerçekten ahmaklık yapmıştım, tarihî eser sayılan yüzyıllık bir yüzüğü parmaklarıma takma cesaretinde bulunmuştum. Ve üstelik, öylece bayılmıştım. Birazdan içeri profesör girecek, haklı olarak araştırmadan atıldığımı söyleyecekti. Parmaklarımı alnıma yasladım, yavaşça homurdandım. Hayallerimi, hedeflerimi kaybetmiştim.

"Hah, şükürler olsun uyanabildin hatun. Gerçi, getirilirken ziyadesiyle hırpalanmışsın. Nicedir, baygın kalman normal." diyen kadının sesine karşılık, başımı kaldırmaya çalıştım. Çalışmam karşılıksız kalmıştı. Ne diyordu, hırpalanmış mıydım? Yüzüğü parmağımda gördüklerinde, 'Sen misin, zümrüt yüzüğü takan!' diyerek hırpalayacak halleri yoktu, öyle değil mi? Mahcubiyetle doğrulup, konuşan kadına bakacaktım ama yattığım yataktan doğrulamamıştım.

Belime saplanan keskin ağrı, bedenime çizdiği hain yolda dolanarak dizlerimde, bacaklarımda soluklanmıştı. Vücudumun her zerresine, yakıcı iğneler batırılıyordu.

Milyonlarca metre yukarıdan aşağı çakılmış gibiydim.

Dudaklarımı birbirine acıyla bastırdım, başımda dikilen ve müzedeki araştırmalardan sorumlu olduğunu düşündüğüm kadının gözlerine baktım. Gözlerimiz buluştuğunda bastırdığım ince dudaklarım şaşkınlıkla aralandı.

Bu...

Gerçekten inanılmazdı.

Kadın, tiyatro sahnesinden yahut bir film çekiminden fırlamış gibiydi. Kırmızı oya işli gömleğinin üzerine kenarları altın pullarla süslenmiş yelek giymişti. Yelek, belinin hemen hizasında bitiyordu. Yakasıysa kapalı gömleğinin üst düğmelerine, pembe güller takmıştı ve güller canlıydı. Kesinlikle yapay değildi ve, odadadan buram buram gül kokuları geliyordu.

FARAZİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin