• Bölüm/Episode 6 •

449 32 23
                                    

Onu gördüğün de içini kıpır kıpır eden kelebekler vardır. Yüreğini ağzında hissedersin fakat yutkunamazsın. Bıçak kesilir dilin,konuşamazsın. Kısadır kelebeğin ömrü,her ne kadar için de uzun vâdeli olsa da. Peki suç kelebeğin mi yoksa Karadeniz'in dalgasının arkasına saklanmış hislerin mi?

Suçlu gözlerle hâlâ arabanın camından ona bakıyordum. Kafasını öne çevirip,dişleri ile dudaklarını sıktı. Hafiften bir gülüş atarak, kaşlarını yukarı kaldırdı ve kafasını öne eğdi.
-Ee biraz bekletmiş olabilirsiniz. Ağzımı açıp,dilimi çevirmeye fırsat vermedi. Hayır,hayır. Ben de yeni geldim zaten. Arabanın kapısını açıp aşağı indi. Yanıma gelip,kabanının düğmelerini ilikledikten sonra ön koltuğun kapısını açtı. Biraz centilmen birisi olduğunu anlamıştım. Tek eli ile kapıyı tutarken,diğer elini de binmem için işaret etti.
-Buyrun,buyrun. Kafamı öne eğip güldüm. Bindikten sonra,Sinan Bey ön taraftan dolanıp,koltuğa oturdu. Saçımı kulağımın ardına attım.
-Teşekkür ederim,ne gerek vardı..
-Rica ederim,ne demek. Bu kadar zarif bir kadına az bile. Yola koyulduk. Bildiğim,hoşuma giden bir mekanın olup olmadığını,eğer rahat edebileceksem beni oraya götürebileceğini söyleyip duruyordu.
-Öykü Hanım,sizin rahat edebileceğiniz bir yer varsa oraya gidelim isterseniz. Yoksa ben bir yer biliyorum. Sürekli aynı mekanlarda bulunmaktan sıkılmıştım. Alışılmışın dışına,Sinan Bey'in söylediği mekana gitmek daha iyi olacaktı.
-Ben hep aynı yere gittiğim için biraz alışılmışın dışına çıkmak istiyorum. Sizin dediğiniz yere gitsek?
Bu durumdan hoşnut kalmıştı belli ki. Gülerek yanıtladı.
-Tabii tabii,seve seve.
-Çok uzak mı gideceğimiz yer?
-A yok,beş dakikaya orada oluruz.
-Anladım.. Yoldayken müzik dinlemeyi seviyormuş Sinan Bey. Elini radyoya uzattı. Müzik listesini kurcaladı. En sevdiği Karadeniz müziklerinden birisi olan "İmera-İmera Fera" açtı. Gerçekten bu şarkıya bende bayılıyordum. Şarkıya eşlik ediyor,kafamı cama yaslamış dışarıyı seyrediyordum. Sinan Bey'in hayranla bakan gözlerini,camdan yansıyan profilinden anlayabiliyordum.
-Sesiniz..
Camdan kafamı alarak,habersizce ona döndüm.
-N-ne, ne olmuş sesime?
-Sesiniz güzelmiş. Şarkıya eşlik ederken daldınız da kulak misafiri oldum. Bir yerde sahneye çıkıyor musunuz?
-Teşekkür ederim. Ufak mekanlarda ya da kafelerde yer alıyorum evet. Biz konuşurken çoktan mekana gelmiştik bile.
Hemen sahilin karşısında bulunan,yeni açılan lüks bir restauranta gelmiştik. Oldukça yüksek ve modern bir yerdi. "İlkim Restaurant." Sinan Bey,en müsait yere arabayı park ettikten sonra kapımı açtı. Çantamı aldım. Arabadan inip,kapıyı kapadıktan sonra restaurant kapısına doğru yürüdük. Kapıdan,önce girmem için bana yol verdi. İçeri girdiğimizde içerisi sade ve şık bir dekora sahipti. Hemen kapıdan, sağ tarafta bulunan danışmaya, rezervasyonumuzun olduğunu söyledi.
-Merhabalar,Sinan Tuzcu adına, teras katında rezervasyonum vardı.
- Tabii hemen işlemlerinizi onaylıyorum efendim. Buyrun siz asansörü kullanarak,terasa çıkabilirsiniz. Afiyet olsun.
İkimiz birden;
-Teşekkürler.
Asansöre bindik. Sadece ikimiz vardık. Yan tarafları aynayla,arka tarafı deniz manzarasına bakan camla kapalıydı. Dördüncü kata geldiğimizde asansörden indik. Teras katına çıkmak için merdivenleri kullandık. Buradan çok güzel görünüyordu dışarısı. Kalabalıktı da. En köşe de ki sahile bakan,rezerve masamıza oturduk. Sinan Bey sandalyeye oturmam için eşlik etti. Her erkeğin yaptığı klasik davranış. Kendiside masaya oturduktan sonra önce garsonu çağırdı. Sağ elini işaret ederek.
-Garson,bakar mısınız? Garson elinde menü ile geldi. Birini bana, diğerini Sinan Bey'e verdi. Bir isteğimiz olunca seslenebileceğimizi söyleyip gitti. Sinan Bey içki tarzı bir şeyler içmek istediğimi sordu. Bu tarz lükslere kapalıydım.
-Ben pek içme taraftarı değilim ama siz içki vs isterseniz çekinmeyin. İster misiniz?
-Aa yok,ben de içme taraftarı değilim. Düşünmüyorum da,teşekkür ederim. Kullanmamanıza sevindim. Önüme aldığım menüye göz gezdirdim. Pekte ac değildim gerçi. Et sote yeme kararı verdim.
-Ne yiyeceginize karar verdiniz mi Sinan Bey?
-Hayır,ya siz?
-Evet ben et sote alacağım sanırım.
-Mâdem öyle bende aynısından alıyım. İçecek?
-Su. Su olursa iyi olur. Tekrar sağ eli ile işaret ederek garsonu çağırdı.
-Biz iki et sote,iki de su istiyoruz. Güzel bir salatanız varsa ortaya ondan da getirebilirsiniz. Teşekkürler. Garson siparişleri aldıktan sonra gitti. Sinan Bey'le henüz tam olara tanışmamıştık. Benden kendimi tanıtmamı istedi.
-Öykü Hanım,pek birbirimizi tanıtma fırsatımız olmadı. Ben öncelikle biraz bahsediyim kendimden isterseniz. 40 yaşındayım. Şuanlık bir dizi için rol hazırlığındayım. Onun dışında kendime ait bir ofiste,kendi halim de kitaplar yazar,bunlardan maddi gelir elde ederim. Aslına bakarsanız önemli olan maddi gelir değil,kitap çok başkadır benim için. Tek başıma yaşıyorum,anne ve babam şehir dışındalar.
Hayatı dışarıdan bakınca gayet düzgün görünüyordu. Sakin bir tempoda işe sahipti. Güzel ve hoşuma gitmişti açıkçası..
O sırada garson geldi. Tabaklarımızı önümüze koyup,salata ve suları da koyduktan sonra "afiyet olsun efendim" diyip gitti. Ben biraz çekindim açıkçası,yemek yemenin neresi utanç verici olabilir ki ya? diye aklımdan geçirdim. Çatal,bıçağı alıp etleri nazikçe kestikten sonra yavaş yavaş yiyordum. Aynı şekilde Sinan Bey de. Bir yandan önünde ki yemeği yiyor,bir yandan bana bakıyordu. "Peki ya siz?" dedi bir anda. Ne demek istediğini anlamadım.
-Ben? anlamsız gözlerle, gözlerinin içine bakıyordum.
-Siz kendinizi tanıtmayacak mısınız?
Gözlerimi gözlerinden çekip,kafamı sağa çevirdim. Bir anlık refleksti.
-Ben 36 yaşındayım. Anne ve kardeşimle birlikte yaşıyoruz. Babam ile annem biz küçükken ayrılmışlar. Annem,ilkokul öğretmeniydi. Ama şuan emekli tabii. Kardeşimin henüz üniversitesi bitmedi,okuyor. Ben de arabada dediğim gibi mekanlarda seslendirmeler yapıyorum. Gayet sıradan ve rahat bir hayatım var. Maddi açıdan da gayet iyi ve sağlıklı bir hayat yaşıyordum ailemle. Elinde ki çatal bıçağı bıraktı. Suyundan bir yudum alarak, ellerini kavuşturdu ve masaya doğru kafasını uzattı.
-Belki ben de sesinizi tam olarak duyma fırsatından yararlanabilirim. Ne dersiniz? Bu soru karşısın da ne diyebilirdim bilmiyorum. Güzel bir adımdı yalnız.
-Ne diyim,inşallah. Dedikten sonra da ben suyumdan yudum aldım. Sandalyemden, geriye doğru yaslandım. Doymuştum artık. Çantam da bulunan telefonu mu elime alıp saate baktım. 21.10'du daha erkendi. Eve gitme saatim gece on iki civarlarıydı ama geç kalmasam iyi olacaktı tabii ki. Sinan Bey de ara verdiği yemeğinin ardından geriye yaslanmış,kollarını önünde bağlamıştı.
-Geç mi oldu? Geç mi kaldınız?
-Aa hayır,daha vaktim var. Nedense eve gitmek istemiyordum. Doyduysa kalkabileceğimizi söyledim.
-Tamamsa,artık kalkalım mı Sinan Bey?
- Tabii,tabii. Siz nasıl isterseniz. Dedi ve tebessüm etti. Elini havaya kaldırıp işaret ederek, garsonu çağırdı. Ardından hesabı istedi. Garson hesabı masaya bırakıp gittikten sonra kağıdı elime alıp baktım. İçimden bir "oha" çekmedim değil. Çantamdan kendime ait masrafı ödemek için cüzdanımı çıkardım. Cüzdandan parayı çıkartacaktım. Sinan Bey, hafif yüksek bir ses tonu ile elini uzatıp cüzdanımı aldı.
-Öykü,yani Öykü Hanım. Yemeğe getirmeyi ben istedim,hesaplar benden. Yakışık kalmaz. Cüzdanımın kapağını kapayıp, tebessümle göz kırparak geri uzattı.
-A-ama Si-
-Tamam,tamam.. Hadi kalkalım,bundan sonra ki hesaplar sizden olur,ödeşiriz. Bundan sonrası,neden bu kadar emindi? Cebinden hesabı çıkarıp masaya koydu. Restauranttan çıkmak için merdivenleri inip,asansöre bindik. Asansörde yine sadece ikimiz vardık. Sinan Bey bana bakıyordu. Ben haberdar değilmiş gibi başımı öne eğdim. Omzuma dokunarak kendine çevirdi.
-Gitmesen?
                     | Bölüm Sonu |🦋

Ağla Karadeniz Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin