Gölgelerin içinde Bölüm 5

76 2 0
                                    

yorum ve beğenilerinizi eksik etmeyin

*************

Karanlığın içinden yavaşça süzülüp kendisi için hazırlanmış bölüme girdi. Oturup arkasına yaslandı ve gözlerini kapadı. Müziği dikkatle dinleyebilirse belki sıkılmaktan vazgeçebilirdi. Az önce ölümüne neden olduğu serseriyi incelemeye alırken polisler, durumu keyifle izlemişti. Tekrar uyandıktan sonra bile, aynı şeyleri anlamsızca ve defalarca yaptığına emindi. Hayatında bir değişim yoktu. Belki de Şara'yı kaybettiğinden bu yanadır hiç bir değişime kulak vermiyordu. Tek bildiği duygularını düzeltemediği ve yaşadığı hayatın giderek can sıkıcı bir hale geldiğiydi.

Uzun zamandır hayattaydı. Belki de yaşlılık dedikleri o buhrana kapılmıştı. Uzun bir sürenin ardından daha yeni uyanmıştı lakin amacı meçhul bir ölümsüzün uyanışı onun nazarında bir anlam ifade etmiyordu? Sürekli ve süre gelen bir döngünün içine gözlerini açmak oldukça yorucuydu. Zihnen yıprandığını hissediyordu. Belki de bu süreç hiç gerçekleşmemeliydi. Öyle ya... Ya her uyanışında çıldırıyorsa? Zamanın hızla değişmesi ve insanların giderek küstahlaşması onu biraz daha canavarlaştırıyorsa? Bu doğruysa yine de uyuyabilir miydi? Fakat bu içinden kurtulamadığı boşluk onu heba ediyordu ve yalnızlıkla baş edemeyecek kadar da yorulmuştu. Öfkesi, nefreti umursamaz hallerinin nedeni belki de buydu. Uzun zamandır yalnızdı. Ölmek istese ölemiyor, böylede yaşayamıyordu. Ancak kim bilir, belki de günahlarının bedelini ödüyordu. Anıları bir bir canlanırken canı iyice sıkıldı ve gözlerini bezgin bir ifadeyle açtı.

"Kendinizi arındırmanız uzun sürmeyecektir efendim." Dedi melodik bir ses. Yanına geldi ve elini yüzüne koydu. Seksi bir kadındı. Kırmızı dudakları ve üzerindeki tuniği tüm kıvrımlarını ortaya çıkarıyordu. İçkisini almak için doğruldu. Oturduğu yerden insanları izlemeye başladı. Onu bir kez gördüklerinde gözlerini ondan alamazlardı. Bu durum kendisini memnun etsede çoğu zaman öfkelendirirdi. İnsanların kalabalık olduğu yerlerde kendini karanlık plana atardı. Ancak, öyle bile olsa her birinin kokularını alabiliyordu. Nane, şeker, viski... Çikolata hepsini duyumsuyordu. Seks, ter, içki, kadın, üzüntü, sevinç, kan. İnsani duyguların tatlarını bile alabiliyordu. Her birinin birer hikâyeleri var diye düşündü.

Ve hepsi bir gün bitiyor.

Lakin kendi kaderi öyle değildi. Sonsuzlukla ödüllendirilmiş ve lanetlenmiş. Onlar, dünya üzerine nasıl indiklerini dahi bilmiyorlardı. Milattan öncelerine dayanıyordu varoluşları. Nereye aitlerdi? Nereden gelmişlerdi? En önemlisi ise susuzluklarıydı. Bir türlü anlam veremedikleri kana olan arzularını bastırmaları uzun zamanlarını almıştı. Belki de bu bastırmada kullandıkları zaman dilimi onlara uzun gelmişti. Yanmıyorlardı, boğulmuyor, yaşlanmıyorlardı. Bununla birlikte her birinin korkutucu yetenekleri vardı. Güçleri, elle tutulamayan enerjileri. İstedikleri an istedikleri insanı etkileri altına alabilmeleri onları vazgeçilmez kılıyordu. Ve bazen sadece bakmaları dahi yetiyordu. Öylesine karşı konulmaz, baştan çıkarıcı ve etkileyici bakışlar bahşedilmişti ki, kadınlar da erkeklerde onlara çekiliyordu.

Bildikleri bir şey varsa, o da onların, tarihin en eski kalıntılarından gelen aynı zamanda insanoğlunun henüz keşfetmediği Aşağı Dünya'nın en eski kraliçesi ve dört kralı olduklarıydı. Onlar beş kadimdi. Dört oğul ve bir kız. Gölge dünya olarak da bilinen, dünya içinde başka bir dünyaya sahiplerdi. Peri-cin halkının komşuları, gulyabanilerin, vampirlerin, itbarakların, safkanların ve henüz adı hemen hemen duyulmamış, gölgelerde ya da karanlık ve ışığın arasında yaşayanların Hükümdarlarıydılar. Lakin karmaşa içine giren duyguları, isteksizlikleri onları birbirinden ayırmıştı. Tatmin olmamaları ve fikir ayrılıkları sahip oldukları tahttan inmelerine neden olmuştu. Çocuklarını terk etmiş, uzun bir süre sessizliğe çekilmişlerdi. Şimdiyse gölge dünya başka kral ve kraliçelere sahipti.

Başını çevirip etrafa göz gezdirmeye devam ettiğinde salonun dolmaya başladığını gördü. Taze yiyecekler, dansçılar. Bu gecede uyumadan önce ki bin yıl gibi olacaktı. Arkasına baktı: Başının yarısında kat kesilen saçlarının uçları göğsüne inen ve perçemleri bir gözünün üzerinden çenesine kadar dağılan güçlü ve yakışıklı bir adam duruyordu. Başının diğer tarafındaysa saç yerine başından boynuna ve oradan da göğsüne kadar uzanan dövmeleri görünüyordu. Üzerine giydiği kısa kahve tonlarında ki deri ceketiyle oturup etraftakileri izleyen belki de en eski arkadaşı keskin gözlerle gelenleri süzerken kendisine baktığını gördüğünde başını eğerek selam verdi.

1680'lerde İrlanda da müziğin hoş ve dansların yeni ritim bulmuş halleriyle canlı kalan Dublin şehrinde can sıkıntısıyla dolaşırken, onun kendi evinin önünde gaspa uğradığını farketmiş ve tam öldürülecekken bulmuştu. Yaşam enerjisi çok zayıftı ve ölmek üzereydi. İşlediği günahlarının kokusunu alabiliyordu. Oldukça varlıklıydı. Ölmekle yaşamak arasında lanetli bir antlaşma yapmışlardı. Son dönüştürdüğü safkandan sonra yüz yıldır kimseyi dönüştürmemişti ancak onu dönüştürecekti. Güçlü bir vücuda işlenecek olan damgayı taşıyacak bir taşıyıcıya ihtiyacı vardı. Ve yaptı. Onu dönüştürdü. İlk tanıştıkları zamandan bu güne dek o da değişime uğramıştı. Bazen olmadık şehir ve ülkelerde karşılaşırlardı.

O onun atasıydı, dönüştürücüsü, babası, kardeşi, yavrusu sonsuz yaşam kaynağıydı. Birlikte eğlendikleri olmuştu; Kadınlar, içkiler, kan arzusu, Yüzyıllardır bildiği aynı ritim.

"Efendim,"dedi sağ elini göğsünün üzerine yerleştirip eğilerek. "Sanırım halletmem gereken, bir iki sorunumuz var, detaylı bilgiyi döndüğümde size iletirim." Ortam içerisindeyken tüm saygınlığını korurdu.

Sağ eliyle alnına düşen perçemlerini ittiğinde başını eğdi Kadim. Neal gülümsedi ve ortadan kayboldu.


Selam millet, bu ilk bir iki bölüm sakın ola kafanızı karıştırmasın, önce ne okuyordum, bu da okuduğumda ne gibi... İlerleyen bölümlerde, bu bölümün yazılış amacını anlayacaksnız.. zira işler biraz karışmak üzere, öpüldünüz..:P

Bu arada gif te ki meşur kadimimiz..;P

UYANIŞWhere stories live. Discover now