1- SAHTE BENLİK

59.4K 2.6K 545
                                    


Her ütopya iyi bir niyetle başlar, iyi niyet... Saf ve temiz bir kılıfa bürünmüş zalimlikten başka nedir ki?

Evvelce zamanın sonrasında "Fiilimsiler Cumhuriyeti" bu emellerle küllerinden doğan bir Zümrüdüanka gibiydi. Ateşi harlı, rüzgârı dumanlı, aşılamaz duvarları kanla sıvalı. Kara göğün altında sıkış tıkış insanları mutsuz, sıralı kimliklerin benlikleri aç. Kör gözlerle tutunur sözde özgürlüğüne. Sorsan cumhuriyet kan bağından önce gelir özünde. Öyle ya oyun dediğin daima kurbanını susturur.

Üç, iki, bir... Tıp!

Sen çöz beni...

SAHTE BENLİK

10 Yıl Kadar Önce

Derinde, en derinde gizlenirdi kanlı hazlar. Bir yılan gibi kıvrılarak çöreklenirdi kalbe ve sessizce tohumlanıp doğacağı günü beklerdi. Derinde... En derinde...

Aynanın karşısına oturmuş, boş gözlerle kendine bakıyordu Özne. Aksının sayıkladığı sözleri zihninde duyuyordu. Kimdi o? Ona bakan ama göremeyen... Karşısında ki kişiye bakarken onca zaman sonra bir duyguyu hissetmiş olmanın çarpık dehşetini yaşıyordu. Mutlu muydu yoksa korkuyor mu? Hiçbir fikri yoktu.

"Bu, bu gerçekten ben miyim?" diye fısıldadı. Sesi bile kendisine ait değildi sanki.

Asıl rengini hatırlamaya zorlandığı altın sarısı saçlar... Gözlerinin gülüşü silinmiş, çizgileri üç ton makyajın altına gizlenmiş bu yüz... Kendi dışında herkese bakıyordu. Bilinçsizce ellerini kaldırıp yüzüne götürdü. Pürüzsüz yanaklarına dokunurken parçalara ayrılmış zihnini toplayamadı.

"Bu ben değil, ben değil..."

Donuk bir ifadeyle kendisine bakan yansıması çığlık çığlığa bağırdı. Aklını yitirmiş gibi ona ait olmayan sarı bukleleri avuçlarının içi dolana kadar çekiştirirken hem ağlıyor hem de küstah kahkahalar atıyordu. Yetinmedi, arsız gözlerini Özne'ye dikip önünde sıralanmış bir dünya sözde güzellik malzemelerini yere savurdu. En nihayetinde dudağındaki kırmızı ruju elinin tersiyle gelişi güzel silip büyük bir şevkle zaferini seyretti. Kırık dökük, bomboş içi... İşte şimdi tam olarak Özne'ydi, isimsiz ve küçük harfli, belki biraz da gizli.

Ağır hareketlerle saçlarını tararken aynadaki Özne'nin içten içe haykırarak buraya ait olmadığını ifade edişini soğukkanlılıkla izledi. Onun haykırışlarını görmemezlikten gelmeye çalışırken oturduğu yerden yavaşça doğruldu. Bedenini saran ipek elbiseyi her zamanki gibi ağırdan düzeltti. Ne de olsa eşine ve tüm o aç insanlara daima güzel ve daima aptal görünmeliydi.

O da öyle yaptı.

Düşünmeyi bir tarafa, aynada bağıra çağıra bir şeyleri parçalayan kendini diğer tarafa bırakarak merdivenlerden inmek üzere odadan ayrıldı. Kapıyı henüz kapatmıştı ki koridorun sonundan gelen kıkırtıları işitti. Gideceği yönü pas geçip sesin geldiği tarafa doğru yürüdü. Aynı zamanda da "Çocuklar, bu saatte uyumanız gerekirdi!" diye söylendi. Bu sırada tam da ona öğretildiği gibi aptalca gülümsüyordu.

Kapıyı açtığında iki afacanı yataklarında zıplarken buldu. Özne pek otoriter bir anne değildi, o çocuklarının yaramazlıklarını sever hatta çoğu zaman onlara katılmaya çalışırdı. Ama bu gece değil. Zira yapması gereken bir zarafet gösterisi vardı, o bunu hiç istemiyorsa da. Zihni halen gelgitlerle dolup taşarken dudakları; "Hadi bakalım yataklara, uyku vakti çoktan geçti." diye otomatikman mırıldandı.

"Ama anne, bugün kurtuluş günü!" masum bir haşarılıkla söylenmiş olsa dahi bu söz dizilimi Özne'nin kulaklarında yankılanarak içine işleyen tek bir sözcüğü barındırıyordu.

3.2.1...TIP! / DÜZENLENİYORWo Geschichten leben. Entdecke jetzt