11- RÜYA KAPANI

45.2K 2K 60
                                    

RÜYA KAPANI

Aynalarla oynamak tehlikeliydi, ruhunki ile oynamaksa ölümcül... Bilinç aynasının diğer tarafına geçtiğinde sonu yazılmaya başlamıştı. Zamansızlıkta savrulan genç adam renge tutundu.

Lacivert...

Çok soğuktu ve giderek koyulaşıyordu. Ama buna rağmen oldukça dingindi. Tıpkı mevsimsiz bir akşamın gecesi gibiydi. Sessizliği derinleşirken onu içine hapsediyordu. Nefesi minik hava kabarcıkları gibi dudaklarının arasından sıvışıyordu. Soluğu ona yetmese de soğukla yüzleşen ciğerleri sükûnetini bozmamıştı. Bir göl veya denizdeydi belki, kestiremedi. Farkında olduğu tek şey rengin giderek koyulaşırken onu nazikçe derinlere doğru çekiyor oluşuydu. Hatırladığı son şey... Özne'nin parmaklarının arasından kayıp gidişi ve kendisinin kara deliğe düşüşüydü. Sahneler birbiri ardına zihnine yığılırken nefes alıp verişi sendeledi. Soğuk, şimdi basıncıyla beraber ciğerlerine hücum ediyor, kırık cam parçaları gibi hücrelerini biçiyordu.

Bir an önce Özne'yi bulmalıydı... Onu hemen bulmalıydı...

Lâkin şu anda bedenine söz geçirebilecekmiş gibi değildi zira soğuktan katılaşmış uzuvları onu yukarıya çekemeyecek kadar uyuşuktu.

Lacivert koyulaştı, karalara büründü. Sessizlik sonu yokmuşçasına uzayıp gitti. Ama zaman yerinde yoktu, varlığı karanlıkta yitmişti. Derken sesler belirdi. Ağır ağır bir yükselip bir alçalmaktaydı. O kadar uzaktı ki başta rüzgâr uğultusu gibiydi. Karanlıkta dağılıyor, her yanı aynı anda dolduruyordu. Uğultular homurtulara, homurtular bölük pörçük anlamsız kelimelere, kelimelerse bağrışmalara dönüştü. Sesler birbiri üzerine tırmanıp, farklı söz kalıplarını boca etmekteydi.

Çok geçmeden lacivertin bir kısmı aydınlandı. Alelade berraklıkta ama bulanık bir ayna edasındaydı. Hatta daha çok dalgalı bir suyun içerisinden yukarıya bakmak gibiydi. Yani özetle, hiçbir kutsallık veya his barındırmıyordu, ürperti dışında...

Gökyüzü bulutlu olsa da sakin bir öğleden sonrasının huzuruna ev sahipliği yapmaktaydı. Işıkları narince suya düşüyor, ona ulaşamasa da kısmen laciverti deliyordu. Suyun yüzeyinde bir iskele belirdi. Üzerindeki hareketlenmeden sallanıyor minik halkalara sebebiyet veriyordu. Üstelik sesler o kadar yoğundu ki sanki tek bir mekânda farklı iki zamanın kalıntılarıyla doluydu. Gürültülerin arasından nadiren ufak cümleler dökülüyor, kelimeler belirli bir anlamı net olarak içermiyordu.

"Yapma! Kes şunu! Sana yapma dedim!" diye bağırdı birisi, görüntüsü olmasa da kuşkusuz Özne'nin ta kendisi. Diğeriyse "Ne istersem yaparım, buna hakkım var benim!" diye daha yüksekten azarlıyordu.

Kesik bağırışlar, itişmelerle daha da uzun bölünüyor, iskele sallantısını kuvvetlendiriyordu.

"Dokunamazsın! Çek o elini!" diye haykırsa da sesi öfkeden çok çaresizliğe karışıyordu Özne'nin hatta o kısmen ağlıyordu.

"Bırak onu, babana söylemesinden korkmuyor musun?" diye korkuyla konuşan başka bir ses daha vardı. Bu da karaltıların yoğunluğunu destekliyordu.

"Sen karışma, o bir fahişenin kızı, yani ona istediğim gibi dokunabilirim!"

"Bu da neydi şimdi! Başkaları onun annesine neler olduğunu biliyordu ve buna rağmen ona yardım etmek yerine hiçbir şey yapmamayı mı seçmişlerdi... Annesini, o adamın zalimliğine terk ederek, bir nevi ölümüne seyirci olmayı mı seçmişlerdi? Ama neden? Bu canilik neden?" diye düşüne dursun avukat, birkaç minik sarı boncuk suya düştü. Ufak ekseninde halkalar oluşturup usulca dibe çöktüğü esnada onların boncuk değil, düğme olduğunu anlamıştı. Konuşmalarsa kısmen bastırılan çığlıklara, oradan da hıçkırıklara dönüşmüştü.

Hai finito le parti pubblicate.

⏰ Ultimo aggiornamento: Nov 18, 2022 ⏰

Aggiungi questa storia alla tua Biblioteca per ricevere una notifica quando verrà pubblicata la prossima parte!

3.2.1...TIP! / DÜZENLENİYORDove le storie prendono vita. Scoprilo ora