3- ÖTEKİ SAPİENS

47.5K 2.1K 297
                                    

ÖTEKİ SAPİENS

Zaman ve mekândan sıyrılan ikili, kısa bir süzülüşün ardından bilgisayar mekanizmasını andıran yanardöner, kara bir zemine kondu. Ucu bucağı olmayan şeritler, çeşitli geometrik şekillere bürünerek önlerinde belirirken genç adam olanları şaşkınlıkla izliyordu. Aniden ağzını kapamaya çalışarak; "Midem bulanıyor." dedi.

"Sakın bilinçaltıma kusayım deme!" diye bağırsa da Özne, o tüm kahvaltısını sermişti yere. Yüzünü buruşturup rahatlamış adama iğneli gözlerle bakarken "Bu şeyi unutmama imkân yok!" deyip arkasını dönerek yürümeye başladı.

Avukatı, ona yetişip yanında yürümeye özen gösterirken "Burası da ne böyle?" diye sordu.

"Söyledim ya, nerenle dinliyorsun!"

Genç avukatı afallayarak onu kolundan tutup kendine bakmaya zorlarken "Dur bir dakika... Sen, sen bir cadısın!" diye fısıldadı.

Özne önce kolunu tutan ele, ardından çakır gözlere bakıp "Ne çabuk hüküm veriyorsun." imasında bulundu.

"Yalanlamadın."

"Cadı, senin gibi insanların kavrayamadığı şeyi aşağılamak için kullandığı, uyduruk kelimelerden yalnızca bir tanesi."

"Nesin öyleyse sen?"

"Özne, sadece Özne'yim ben." diyerek kolunu ondan kurtarıp yürümeye devam etti.

"Bu hiçbir şeyi açıklamıyor ama!"

"Her şeyi, kavramak zorunda değilsin. Sana bilinçaltımı açtım, sense içine kustun! Bu gerçeği kavramaya ne dersin? Belki bir özür dilersin!"

"Ah! Özür dilerim." diye mırıldansa da adam, içten bir nezaket barındırmadığından başını iki yana sallamakla yetindi Özne.

"Söylesene, bunu nasıl yaptın?"

"Sigara dumanı ve havayla..."

"Ama bu imkânsız!"

"İnsan dilemeye görsün..." derken pek de karşısındakiyle ilgileniyormuş gibi görünmüyordu.

"Benimle dalga mı geçiyorsun! Saniyeler önce bir sandalyede oturuyordum. Şimdiyse..." söyleyecek bir şey bulamamış gibi duraksayıp elleriyle etrafı göstererek "Buradayım! Bu tuhaf yerde! Bana bir açıklama borçlu değil misin, sence?"

"Biraz duman ve biraz da..." deyip aklına bir şey gelmiş gibi duraksadı, ardından gülümseyerek ekledi; "Sen neyi bekliyordun... Sihir veya büyü mü?"

"Anlamıyorum, biraz önce cadı olmadığını ima ettin, yoksa etmedin mi? Benimle oyun oynuyorsun!" yüzünde bulamadığı cevapların çarpık izler vardı.

"Teknolojiye benden daha kolay ulaşabiliyorsun ama bilimin bunların ötesine geçebileceğini göremiyorsun, öyle mi? Öyleyse minik bir hatırlatma sana, Kutsal Cumhuriyet'ten önce, eski dünyada daha ilkel insanların büyük ve yıkıcı savaşları olmuştu..."

"Evet, nüfus çiftliklerinde halen dünya savaşları öğretiliyor. " diye mırıldandı genç adam.

Özne onun sözünü doğrulamak için başını sallarken "Ve bize öğretemediği dersleri... Ortak özelliklerini biliyorsun, değil mi?"

"Kimyasal silahlar." derken sesi buz gibiydi.

"İmkânsızlığın içerisinde saklanır imkânlar..." diye söylenirken işaret parmağıyla havayı gösteriyordu. "Anlayabileceğin bir tabirle, şeytan ayrıntılarda gizlenir."

"Dur, dur bir dakika! Şimdi, havada, yani bu soluduğumuz havada bir zehir mi var!"

"Yaklaşık otuz senedir ya da biraz daha...-"

3.2.1...TIP! / DÜZENLENİYORWhere stories live. Discover now