9. Bölüm| "Teşekkürler, beni öptüğün için."

362 31 22
                                    

"Aynı zamanda üniversite öğrencisi ve çok zeki. Zeki ve yakışıklılardan hoşlandığımı söylemiştim değil mi? Ah, Tanrım, o kadar tatlıydı ki~. Bir an bayılacağım sandım. Sonra ne mi oldu? Üç defa, tam üç defa gözlerimiz buluştu! İyi ki tekrar o bara gitmişim!"

Dudakları buluttan bir pamuk şeker tadındaydı...

"Sen beni dinliyor musun Hei?!" Jooheon ayağıyla sandalyeme vurduğunda transtan çıkmış gibi kafamı iki yana salladım.

"Evet, evet dinliyorum. E ne zaman öpüşüyorsunuz? Yani, ne zaman buluşuyorsunuz diyecektim!" Anlamsız sıcaklamamı ellerimi yelpaze gibi kullanarak önlemeye çalıştım. Jooheon gözlerini devirerek bana baktı.

"Buluşmuyoruz aptal. Çocuğu tanımıyorum bile," dedi sesinde hafif üzüntü ve hayalkırıklığıyla. "Yani günlerdir üzerinde çalışıyorum ama ismini bile bulamadım. Konuyu değiştirme hem! Senin neyin var? Beni dinlemiyorsun! "

Derin bir nefes alıp Jooheon'a baktım. Son bir aydır neyim vardı ben de anlamıyordum.
"Şey, aklım şu teslim edilecek olan aylık projede kaldı."

Jooheon şok olmuş bir ifadeyle kollarını kavuşturdu. "Tanrım... Sen ciddi misin?"

"Ne yani, getir-götürcü olsam da işimi umursayamam m?"

Jooheon hızlıca masasındaki kağıdı bana fırlattı. "Sen tam bir gerizekalısın Hei! Ben erken çıkıyorum." Ceketini ve sırt çantasını kaptığı gibi ofisten çıktı. Yaptığı bu anlamsız davranışı umursamayıp önüme fırlattığı kağıda baktım.

Doğru ya, aylık proje üç gün önce teslim edilmiş ve çoktan reklam çekimi başlamıştı.

Saatlerdir havasız kalmışım gibi hissettiğimden derin bir nefes aldım. Kağıdı gelişigüzel fırlatıp arkama yaslandım. Jooheon haklıydı, ben tam bir gerizekalıydım. Ayrıca Jooheon sinirli olmakta da haklıydı. Aşık olmuştu ve onu anlamamı, anlamasamda en azından dinlememi istiyordu. Onu çok iyi anlıyordum, hem de çok. Ama günlerdir içimde yuva yapmış olan hüznüm zaten bana yetiyordu.

Elimle alnıma vurarak doğruldum. Her ne kadar hüznün içinde boğulsamda Jooheon'a böyle davranmam yanlıştı. Ona yemek ısmarlayacağımı aklımın bir köşesine not edip duvardaki saate baktım. Neredeyse mesai saati bitmişti. Masadaki dosyaları toparladıktan sonra ceketimi ve çantamı alıp ayağa kalktım.

Asansörde yoğunluk olmadığı için beklemek zorunda kalmadan giriş kata vardım.
Resepsiyondaki Hyunwoo'yu gördüğümde ona doğru ilerledim. Beni gördüğünde gülümsedi. "Hei, naber?"

"İyi Hyunwoo. Sen?"

"Ben de iyiyim. Çıkıyor musun?" dedi saatine bakarak.

"Evet."

"Hadi birlikte çıkalım."

Kafamı sallayarak onayladığımda çantasını aldı. Şirket merdivenlerinden inerken, "İkizler nasıl?" diye sordum. Hyunwoo evli ve iki çocuk babasıydı, gayet de mutluydu.

"Çok iyiler ve teyzesini çok özlediler."

"Hadi be oradan," dedim elimle omzuna vurarak. Benim gibi gülerek karşılık verdi. Çünkü en son ikizleri görmeye gittiğimde beni gördükleri anda ağlamaya başlamışlardı ve ben gidene kadarda ağlamayı kesmemişlerdi.

"Araba bugün Da Eun'da. Otobüse bineceğim. Sen de otobüse mi bineceksin?" Bu korkunç günü daha da korkunç hale getirecek olan kalabalık otobüse binmek istemiyordum.

serendipity⋆Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin