☽ HÜKÜM

69.7K 5.4K 3.7K
                                    

Arkadaşlar dokuz yayınları ile olan sözleşmeme karşılıklı olarak son verdiğimiz için SU TANRISININ GELİNİNİ Wattpad'e geri yüklüyorum!!! Bölümler YENİDEN YAZILDIĞI için haftada bir bölüm gelecek şekilde ayarladım. Kitabı ilk defa okuyacaklar oy vermeyi unutmasın lütfen <3

Bana ulaşmak için;

İnstagram hesabım = endless_q.r

Twitter hesabım = Endless_QR

❤️

Arkadaşlar oy vermeyi unutmayın lütfen :/

▏₰ Mana

Hemen tepemizde olan güneş havayı yakıp kavururken yürümek gitgide zorlaşıyordu. Dün akşamki soğuğu özlemiş olmamayı dilerdim. Kendi ağırlığım yetmiyormuş gibi üzerimde iki ton hissettiren elbiseyi de taşımaya çalışıyordum. Boğazım kurumuş, susuzluktan dilim damağıma yapışacak raddeye gelmişti. Elbisenin eteğine yanlışlıkla basınca öne doğru tökezledim. Az kalsın yüz üstü yere kapaklanıyordum. Sıcaktan pişen beynim ani gelişen panik duygusuyla kendine gelmişti.

Güneşin yansıttığı ışıklar omzundaki mızrağı yakut gibi parlattığından insanın gözünü alıyordu. Elimi yüzüme siper ederek önümde rahatlıkla yürüyen adama baktım.

Benim aksime hiçte yorulmuşa benzemiyordu. Halbuki uzun süredir yürüyorduk. İçimden bir ses dayanıklılığının askeri eğitimin getirisi olduğunu söylüyordu. Zaman kavramını kaybettiğim için günün hangi saatlerinde olduğumuz muammaydı. Yine de hemen tepemizde dikilen güneş öğle vaktini geçirmediğimizi söylüyordu.

Yola şafakta koyulmuş olmamıza rağmen ormandan çıkmayı bırak sanki daha da derinlerine iniyormuşuz gibi ağaçların sıklığı artmaya başlamıştı. Etrafı izlemeyi bırakıp bakışlarımı tekrar Towa'ya çevirdim. Çalılardan topladığı meyvelerle yaptığımız ufak kahvaltıdan beri sessizliğini korumuş, dün akşama kıyasla benimle sadece ihtiyaç duyduğunda iki kelime etmişti. Tanımadığım bir adamın arkasından peşi sıra sürükleniyor ve beni kaderime götürmesini bekliyordum.

Omuzlarıma binen yük umutsuzluktan doğmuştu.

Gececil hayvanlar ortaya çıkana dek şu saatler gündüzcüllerin yemek aramaya çıktığı vakte denk geliyordu. Arada sırada tırsarak etrafımda dört dönüyor oluşum yankılanan kükremelerdendi. Zavallı avlar kaçarken çığırıyorlardı. Bazılarıysa kafa tuttuklarından olsa gerek kavga ediyorlardı. Hayatta kalma mücadelesinin yaşandığı en tehlikeli yerlerden birinde elimizi kolumuzu sallayarak geziyorduk. Chimera gibi bir tanesiyle daha rastlaşırız diye ecel teri döküyordum.

Yanımı yöremi kolaçan etmeye yoğunlaştığımdan önümdeki taşı görememiş, takılmıştım. Şansım ilkinde olduğu kadar yaver gitmediğinden dengemi zamanında kuramamıştım. İstemsizce bağırdığımda koluma sarılan parmaklar tarafından çekilmiş yere yapışmam son anda engellemişti.

"Dikkat et."

Doğrulmama yardım ettikten sonra parmakları ateşe dokunuyormuşçasına hızla geri çekilmişti. Evli bir kadına öylece dokunmazdı, üstelik ben sıradan bir kadın da değildim. Efendisinin eşiydim. Bu yüzden davranışını hakaret olarak algılamamıştım. Tam aksine ihtiyatı kötü biri olmadığına dair inancımı kuvvetlendirmişti.

Önden gittiği halde düştüğümü nasıl anlayıp da bu kadar hızlı tepki vermişti? Bir anda yanımda belirmişti sanki.

"Teşekkür ederim."

SU TANRISININ GELİNİWhere stories live. Discover now