Bölüm 13

2.6K 318 12
                                    

ARKADAŞLAR İYİ OKUMALAR LÜTFEN LÜTFEN VE LÜTFEN YORUM VE BEĞENİLERİNİZİ ESİRGEMEYİN...

Efendisinin istediği şey burada yoktu. Galatriel, bütün gece sarayı incelemişti ancak hala o hançerden hiçbir iz yoktu. Gerçi bu gezileri tamamen başarısız sayılmazdı. Burada işine yarayacak o kadar çok kitap vardı ki şimdiden gelirken yanına aldığı iki çantanın sayısı beşe yükselmişti. Çantalardan birinin içi bir haftalık erzakla doluydu sadece.

Onu burada bulamayacaktı. Bunu zaten en başından beri biliyordu. O hançer muhtemelen en başından beri Ankna'nın evindeydi. Doğrusu o kadar değerli bir şeyi okula kapatmazdı. Belki de onun kendinden başka kimsenin koruyamayacağına inanmıştı.

O eve girebilmek için illüzyonları aşması gerekiyordu. Şuanda büyü yapamadığı düşünülürse tek şansı illüzyonlarında yok olduğunu dilemekti. Eğer onun büyüleri çalışmıyorsa o zaman adadaki hiçbir büyü çalışmıyor olmalıydı. O zaman Ankna'nın koruyucu büyüleri de bir işe yaramaz olmalıydı.

O kadar yorulmuştu ki artık neredeyse düşünemiyordu bile. Bu adada uyumak ne kadar korkutucu olursa olsun dinlenmeye ihtiyacı vardı. Olduğu yere çöktü ve sırtını kütüphanenin boştaki duvarına dayadı. Karşısındaki pencereden güneşin doğmakta olduğunun habercisi olan ışıklar süzülüyordu.

Tozlarla kaplı kitapların kokusu odayı sardı. Zaman bu hazineye de iyi davranmamıştı. Çoğu kitap sayfaları çürümüştü. Sadece deri olanlar korunmuştu. Galatea, bu kütüphaneyi her zaman sevmişti. Buranın tanrılar tarafından kutsandığına inanmıştı.

Şimdi tanrılar burayı lanetliyordu...

Gözlerini kapadı ve kendini uykunun derinliklerine bıraktı. Karanlık onu sarmaladı. Artık gideceği yerin neresi olduğunu iyi biliyordu. Buna karşı koyamayacağını da biliyordu.

Prens Erel'in ülkesi çok büyüktü gerçekten de. Dört krallığı da içine alan devasa bir ülkeydi. Böylesi bir ülke güçlü olduğu kadar korkutucuydu da. Prens Erel'in yüzü ne kadar çirkin olursa olsun halk onu seviyor ve saygı duyuyordu. Onurlu ve adaletli oluşundan bahsediyorlardı.

Prens Erel, onu kendi atıyla getirmişti buraya. Atıyla sokaklarda gezerken halk ona sevgisini sunuyor ve çiçekler atıyordu. Erel ise gözlerini bir an bile kalesinden ayırmıyordu. Galatea, sımsıkı onun beline sarılmıştı ve başının onun geniş sırtına dayamıştı. Yola çıktıklarından beri bir an bile onun yanından ayrılmamıştı.

Sarayın kapılarına geldiklerinde Erel attan atladı ve Galatea'ya yardım etmek için belinden tutup havaya kaldırdı. Ayakları yere değdiğinde bile genç kadın onun yakınında durmaya devam etti. Bir kere gözleri birleştiği zaman bir türlü ayıramıyorlardı bakışlarını.

Prens Erel, sanki kendini engelleyemiyormuş gibi elini ileri uzattı ve kadının yanağına dokundu hafifçe. Galatea, gözlerini kapadı ve içinin mutlulukla dolduğunu hissetti. Ancak Prens Erel'in dokunuşu çok kısa sürdü. Kendini bir anda geri çekti ve saraya doğru ilerlemeye başladı.

Onun dokunuşunun hasretini şimdiden çekmeye başlamıştı Galatea. Ardından özlemle baktı ve hızla onu takip etmeye devam etti. Sarayın bütün kapıları açıldı. Taht odasında bekleyen kral ve kraliçe oldukça yaşlıydılar. Beyaz sakalları yüzünü kaplayan kralın yüzü zamanla yumuşamıştı ve kraliçe bir zamanlar ne kadar güzel bir kadın olduğunu hala belli ediyordu.

Kral, tahtından doğrulup tek oğluna baktı. "Seni oldukça huzursuz gördüm, Erel" dedi. "Bir sorun mu var?"

Erel derin bir nefes aldı. "Krallığın prensesi küçük ve şımarık bir çocuktu" dedi sıkılı dişlerinin arasından. "Evlenmeyi düşünmediğimi onlara bizzat bildirmek için gittiğimde kız kendini öldürmekle tehdit etti." Arkasını döndü ve Galatea'yı kolundan tutarak onlara doğru çekti. "Bu kadın prensese hizmet eden bir cadıdır" dedi sakince.

CAMELOT SERİSİ 3. KİTAP- CAMELOT CADISIWhere stories live. Discover now