•3•

583 82 82
                                    



Luhan ile tam tamına iki saattir, çılgınlar gibi dans ediyorduk. Artık bacaklarımı hissetmiyordum. Ayakta zar zor duruyordum. Şu kafa dağıtma olayını biraz abartmıştık sanırım. Lisa bile çoktan yorulup oturmuştu. Nefes nefese Luhan'a döndüm.

"Oturalım artık lan yeter. İki gün yürüyemeyeceğim senin yüzünden."

Luhan nefesini düzene sokmaya çalışırken, bana cevap vermek için ağzını açmasıyla elimle ağzını kapatmam bir olmuştu. Konuşmasına izin vermeyecektim. Bu yorgunluğun üstüne bir de çenesiyle uğraşamazdım. Kolundan tuttuğum gibi, bizimkilerin olduğu masaya yürümeye ve arkamdan da Luhan'ı sürüklemeye başladım.

Masaya geldiğim gibi, kendimi rahat ve geniş koltuğa bıraktım. Nefesimi düzene soktuktan sonra, masadaki biralardan birini aldım. Luhan da yandaki koltukta oturan Kyungsoo'nun kucağına kafasını koyarak uzandı. Kyungsoo'nun eli, hemen Luhan'ın saçlarını buldu ve hafif hafif okşamaya başladı. Jongin belli etmemeye çalışsa da, anında yüzü düşmüştü. Somurtarak homurdandı.

"Baykuş gözlüm, benim neden kucağına yatmama izin vermiyorsun da bu geyiğe izin veriyorsun?"

Kyungsoo gözlerini devirdi. Tam cevap verecekken, Luhan ondan önce davrandı.

"O benim annem, tabiki de kucağına yatmama izin verecek. Sen sürekli annemle uğraşan bir ayısın Jongin. Anne, içip içip dövüyordur da şimdi bu seni. Gel kaçalım seninle buralardan."

Kyungsoo tekrar gözlerini devirdi ve Luhan'ın kafasına vurdu.

"Ne annesi lan erkeğim ben. Ayrıca Jongin'i döven kişi benim. Beni dövmüyor, istese de yapamaz zaten yavrucum merak etme sen."

Luhan ile Kyungsoo kendi aralarında gülüştüler ve Kyungsoo, kaldığı yerden Luhan'ın saçlarını okşamaya devam etti. Jongin, kafasını aşağıya eğdi. Yumruklarını sıktı ve kafasını tekrar kaldırarak, yüzündeki dağılmış ifadeyle Kyungsoo'nun gözlerinin içine baktı.

"Evet, istesem de seni dövemem. Hatta ben böyle bir şey isteyemem bile. Sen o küçük ellerinle bana vurduğunda sana asla karşılık vermiyorum. Her seferinde bana istediğini yapmana izin veriyorum. Çünkü sen, güzel olduğun kadar hassassın da. Acıya dayanamazsın. Geçen hafta parmağına cam battığında, ağlamıştın hatırlıyor musun? O gün, benim canım senden daha çok acıdı. Gözlerinden düşen her damlada , daha fazla yandı canım. Sana dokunmaya bile kıyamıyorum ki ben. Söylesene Kyungsoo, sence sana vurmama sebebim, senin benden daha güçlü olman mı? O kadar körsün ki, dayanamıyorum artık."

Gözleri dolan Jongin, sinirle yerinden kalktı ve hızla yanımızdan ayrıldı. Masadaki herkes, birbirine şaşkın bakışlar atıyordu. Sürekli Kyungsoo ile uğraşan, onunla dalga geçen Jongin gitmiş, yerine bambaşka biri gelmişti resmen.

Kyungsoo'nun gözleri şaşkınlıktan kocaman açılmış, masadan kalkan Jongin'in arkasından bakakalmıştı. Kucağında yatan Luhan'ı nazikçe kucağından itti ve masadan hızlıca kalkıp, Jongin'in arkasından koşmaya başladı. Luhan şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı.

"Vay be. Jongin'in ondan hoşlandığını düşünüyordum ama, böyle hissettiğini asla tahmin etmezdim."

Kucağında uyuya kalan Rose'nin saçlarını okşayan Lisa, kafasını kaldırdı ve bize döndü.

"Merak etmeyin. Kyungsoo arkasından gittiğine göre, araları düzelecektir. O ikisi sürekli atışsalar da, birbirleri olmadan yapamazlar."

Hepimiz sessizce onayladık. Bir süre masaya hakim olan sessizliği Hyungwon bozdu.

"Bunlar da kim böyle?"

Hepimiz, Hyungwon'un kafasıyla işaret ettiği yere döndük. Bizimle beraber resmen mekandaki herkesin odak noktası, mekana yeni giriş yapan dörtlüdeydi. Buradaki insanların dikkatini ya mekandaki popüler insanlar, ya da yeni gelenler çekebilirdi. Gelen dörtlüye baktığımda buraya ilk defa geldiklerini anlamıştım. Çünkü resmen buraya ait olmadıklarını haykırıyorlardı. Ayrıca burada takılan kişilerin genelini tanırdım.

Gülüşün Uğruna / ChanBaekWhere stories live. Discover now