Bölüm 7

750 26 2
                                    


  Bulut'la bu haftanın her bir gününü dolu dolu geçiriyoruz. Onunla yaşadığım her an; bir film bir kitap, bir şarkı kadar güzel ama tabi her filminde , her kitapta engeller var; bugün dinlediğimiz bir çok şarkı sevdiği yanında uyanan insanlar tarafından yazılıp, söylenmedi. Tüm bu güzellikleri yaratan şey; iki insanın arasına giren fiziki ya da mecazi mesefalerdi. Bizim için de ayrılık anı yavaş yavaş geliyordu.

   Hava alanına gelmemi istemediği için bir gün önceden veda etmek zorunda kalıyorum ona. Sabah 10 gibi evden alıyor beni, ekim ayına gelmiş olamamıza  rağmen güneş bütün cömertliğiyle aydınlatıyor etrafı bunu fırsat bilerek kendimizi doğanın içine atmaya karar veriyoruz daha doğrusu o buna çoktan karar vermiş olacak ki gelirken yanında kahvaltımız için atıştırmalık bir şeyler getirmiş. Ağaçların arasında akan yol boyunca bir süre ayrı kalmak zorunda olacağım yüzünü inceliyorum. Aramıza giren mesafeler , hele ki ben olduğum yerde sıkışıp kalmışken nasıl etkileyecek bizi kestirmek zor. Dolu dolu yaşadığım bu haftadan sonra onun yokluğuyla boşluğa düşmek korkutuyor beni. Üstelik ondan başka arkadaşım da yok etrafımda. Yıllardır içinde saklandığım hayal baloncuğunun bedelini yalnızlıkla ödüyorum. Öte yandan onun böyle dertleri hiç yok, benim aksime oldukça renkli ve çeşitli insanlardan oluşan arkadaş grupları var hem Türkiye'de hem de İngiltere'de bir çok farklı ülkeden arkadaşı var. Onlarla tanışamamış olsam da henüz, çok fazla hikayelerini dinledim geçtiğimiz hafta boyunca. Bazen onun hayatını kıskanıyorum, benim de etrafımda bu kadar birbirinden farklı insanlar olsaydı keşke diyorum bazen , benden sadece bir kaç yaş büyük olmasına rağmen benim yaşadığım hayattan çok daha fazlasını yaşamış gibi onunla kıyaslanınca benim anlatacak hikayem hiç yok. Bu yüzden aklıma takılan bir çok soru var  mesela benimle vakit geçirmek hayatı onun gibi dolu yaşayan birisi için sıkıcı olmuyor mu ya da İngiltere'ye gidip oradaki çok eğlenceli arkadaşlarıyla vakit geçirmeye başlayınca beni unutur mu? Her ne kadar onunla geçirdiğim bu güzel anları bu düşüncelerle gölgelemek istemesem de kendime söz geçirmekte çok zorlanıyorum. Ağaçlarla kaplanmış ormanlık bir alana gelince duruyoruz. O arabanın frenine basınca bende düşüncelerimin frenine basıyorum, onunla geçireceğim ayrılık öncesi bu son günü gelecek kaygılarımla mahvetmeye hiç niyetim yok. Arabadan inince o güzel sonbahar yüzüme çarpıyor adeta. Hava mükemmel bir sıcaklıkta kuş sesleri hafif hafif sallanan ağaç dalları, dalların arasından sızan güneş ışığı her şey o kadar harika görünüyor ki gözüme. Ben hayranlıkla etrafıma bakınırken elli değiyor elime, yüzümü ona çevirince dudaklarıma küçük bir öpücük konduruyor, dudaklarını henüz dudaklarımın üzerindeyken kontrol edemediğim hızlı bir gülümseme yayılıyor yüzümde.

''Bugün çok mutlu duruyorsun, bende ayrılacağına üzülmüyorsun herhalde.''

''Ona yarın üzüleceğim, şimdi böyle bir yerde seninle birlikte olmanın tadını çıkarmaya çalışıyorum.''

Elimden tutuyor attığımız her adımda daha da sıklaşan ağaçların arasında yürürken.

''Hiç gitmek istemiyorum Londra'ya biliyor musun?''

''Bense çok gitmek istiyorum . Keşke yarın seninle birlikte o uçağa binebilsem.''

''Hala üzülüyor musun pilot olamayacağın için.''

''Pilot olamayacağım için değil ama 14-15 senem için üzülüyorum . Benim de senin gibi kalabalık bir hayatım olabilirdi belki ama şimdi bomboş etrafım, sen de gideceksin yarın...''

''Boş yaşamak değil ki senin ki. Senin tek hatan hiç ya olmazsa dememiş olman onun dışında bir şeyi bu kadar tutkuyla istemek, ne olmak istediğini bilmek, bunlar kötü şeyler değil keşke bağzı özelliklerimizi değiş tokuş edebilsek seninle o zaman mükemmel insanı yaratabilirdik.''

Yarın Diye Bir Şey Yok (Tamamlandı) Where stories live. Discover now