Bölüm12

601 25 5
                                    


   Beni arkadaşalarıyla tanıştırıyor. Etrafımın birden bire üniformalı insanlarla çeviriliyor. En büyük hayalimi gerçekleştirmek üzere olan bir sürü insan, hayat kendi tarzıyla benimle dalga geçiyor herhalde diye düşünüyorum. Hep böyle şakıcıdır zaten ama kara mizah sever illa en mutlu olduğumuz anlarla, çok üzüldüğümüz şeyleri harmanlayarak sunar bize. Şu an tamda öyle bir anın içindeyim. Dört yaşında bana cennetin tarifini sorsanız cevabım şöyle bir ortam olurdu. Biraz abartığımı düşünebilirsiniz ancak hayatımın merkezine koyduğum bir hayaldi, bu belkide bir şımarıklık kim bilir. Çünkü benim hiç bir zaman yatağa aç girmek gibi bir problemim olmadı. Etrafım beni seven insalarla doluydu. Hiç bir şeyin eksikliğini çekmedim. Dolayısıyla bir çok insan için ömre bedel bu şeyler benim gözümde bir değer arz etmiyordu çocukken, elimde olmayan, henüz gerçekleştiremediğim bir hayali benim için mutluluğun tanımı haline getiriyordu. Aslında hayat bana karşı hep çok cömertmiş, bu en büyük dediğim, beni her sabah yataktan kaldıran amaç olan hayali  elimden alırken bile, bana Bulut'u verdi. Beni seven bu kadar kişiyi, bana sesimi duyurma fırsatı tanıdı. O yüzden kendi mizah anlayışla yaptığı bu şaka bu üniformaların içinde dolaşan, bana bir uçağı uçurmanın ne kadar keyifli olduğundan bahseden yanımdaki geveze ya da üniformanın ona çok yakıştığı bana benzeyen kız beni o kadar da üzmüyor artık. Hayatın değişkenliğini zaten biliyordum ama hayallerin hatta hayal kırıklıklarının bile değişebildiğini o gün, o insanların arasında öğrendim. Sadece bunun için bile Bulut'a çok teşekkür etmeliyim.

                                                                           ***

   Londra'a zaman hep farklı akar , sokakalarında yürürken zamanın durduğunu hissedersiniz ama veda vakti geldimi kaç gündür burada olduğunuzu hatırlayamazsınız bile sadece bir kaç saat gibi gelir. Taksinin arka koltuğunda Bulut'la beraber hava limanına doğru giderken. Bu şehri son görüşüm olduğunu hissediyorum. Eğer Bulut'la yolum kesişmeseydi de sever miydim bu karanlık şehri, belki de severdim ama bu kadar fazlada sevemezdim herhalde. Bu sefer yanımda Bulut'u da götürdüğüm için o kadar da burkulmuyor içim kendimi hüzünlü bir vedada gibi hissetmiyorum.

   Uçağa binmeden önce yine ilaçlarımı almak için elimi çantama atıyorum dikkatimin dağılmasını bir fırsat olarak gören Bulut bana yapmayı planladığı o süprizi yapmak için fırsatı yakalıyor. Kafamı kaldırdığımda daracık bir uçak koridorunda elinde bir yüzükle önümde diz çökmüş halde buluyorum onu.Normalde geçmelerine engel olduğumuz için bize kızması gereken insanalardan alkışlar yükseliyor. Ona cevabımı çok daha önceden verdiğim için sadece parmağımı uzatıyorum. Seçtiği yüzüğün üstünde tektaş yerine mavi ve yeşille renklendirilmiş bir dünya figirü var , yüzüğün iç kısmına adını yazdırmak yerine notalar ve bir sol anahtarı çizdirmiş. Yüzüğü parmağıma taktıktan sonra içine bir not yazılmış yüzük kutusunuda avuçlarıma bırakıyor.

''Dünya parmaklarının ucunda olmayabilir ama sesini herkese duyurabilirsin.İkimizin de sesi olmaya var mısın?''

  Ayaklarım titreyerek gidiyorum koltuğumuza başımın ne kadar ağırayacağı umrumda bile değil, damarların çatlasa bile umrumda değil bu yolculuğu uyanık ve yaşadığım her şeyi tekrar tekrar gözümün önüne getirerek geçirmek istiyorum. Kabin ekibi de biraz önce onlara yaşattığımız romantizmin bir teşekkürü olarak birer kadeh şampanya ikram ediyorlar bize. Artık mutluluktan mıdır, alkolün yarattığı tatlı sarhoşluktan mıdır bilmiyorum bu sefer başım öyle çatlayacak gibi dayanılmaz bir biçimde ağırmıyor.

Yarın Diye Bir Şey Yok (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin