Bölümü yazıya geçiren, lostigma çok teşekkürler.♡
Tuvalete kaçmamın ardından sınıfa döndüğümde çok kötü tepkiler aldığım söylenemezdi.
Jungkook eski yerine geçmiş, kafasını eğerek oturmuştu ve gördüğüm kadarıyla bir an bile olduğum yere çevirmemişti bakışlarını. Seokjin'in varlığını üstlenen Minseok arada bir arkasına dönüp laf atmıştı, Yugyeom da tostunu ağzıma sokmaya çalışmıştı.
Ceketimi giyip telefonu cebime tıkıştırırken caddeye doğru yürüyordum. Her zamanki gibi bir taksiye binecek, evime gidecektim ve sonra telefonuma gömülecektim.
Caddeye iner inmez çevirdiğim taksiye binip kapıyı kapatacağım sırada bir şey oldu.
Tanrım, yalvarıyorum söyle, beni neyle sınıyorsun?
"Cidden!" dedi koltuğa yaslanırken. "Eve taksiyle mi gidiyorsun? Tanrım! Çaktırmadan takip ederim sanmıştım.”
Elimle yüzümü gizlerken taksiciye evi tarif edip ona döndüm. "Ne yapıyorsun sen? Delirdin mi?!”
“Hyung… seninle tanışmak istiyorum dedikçe benden kaçtın ama! Ne yapayım? Seni takip edeceğim.”
Ellerimin arasına aldığım başım ağrıyordu. Jungkook, delirmişti. Gerçekten de. “İn," diye emrettim kolumu kapıya yaslarken. "Peşimi bırak. İn.”
"Hyung lütfen ya!" Kafasına geçirmiş olduğu kapüşonu indirip gülümserken dişlerini de dudağına geçirmişti. “Lüütfen!"
"Ne yapmaya çalışıyorsun? Senden hoşlanmıyorum, beni rahat bırak!”
Gülümsemesi solar gibi olduğunda, "Şey... O zaman senin indiğin yerde inip metroya giderim. Olur mu?" demiş, yavru köpek bakışlarını atmaya devam etmişti. Bu herif, gerçekten de beni delirtecekti. Neden? Tanrı aşkına, neden, neden, neden?
"Ama konuşmayacaksın?" dedim saçlarımı düzeltirken. O da kafasını sallamış, gerçekten de ineceğimiz yere kadar konuşmamıştı.
Taksiciye parayı verip inerken onun peşimden gelmiyor oluşuna sevinirken evin siyah ve hiçbir zaman sevemediğim kapısına doğru ilerliyordum. Zili çalmıştım. Sikeyim ki, anahtarımı unuttuğum bir gündü.
Annem bugün ayrı bir güzel ve özenli olduğunu gösteren koyu renk göz makyajı, dudaklarını büyüttüğü ruju ve diz kapaklarına kadar gelen eteğindeki işlemelerle tebessüm ettirirken, "Hoşgeldin, oğlum." demişti. “Hoş buldum," diye mırıldandım ve içeri geçeceğim sırada annem gerçek bir heyecanla sordu.
"Oğlum bu kim? Arkadaşın mı? Ah, ben Taehyung'un annesiyim!”
Tanrı'ya düşündüğüm şeyin olmaması için binlerce kez dua etsem de, kabul etmemişti. Jungkook, kapıda mahcupça gülümserken parmaklarını kaldırıp selamlamıştı. “O… O benim…” Arkadaşım değil! Demek istemiştim ama... Annem öyle mutlu görünüyordu ki, bölememiştim. Onu kolundan tuttuğu gibi içeri çekti, Jungkook gülümsüyordu. Aptal, çok fazla gülümsüyordu.
"İlk defa bir arkadaşını benimle tanıştırıyor!" Annem bugün bitmeyen heyecanlıyla Jungkook'a sarılırken ben de çantamı kenara bırakmış, onlara bomboş bakmıştım. Seviniyordu işte. Kursağında bırakmak istemiyordum.
"Biz... Şey, yeni arkadaş olduk sayılır!”"Öyle mi? Taehyung biraz asidir, seni üzmüyor, değil mi?”
“Anne-"
"Tamam tamam!"Annem onu uyarır gibi seslenmeme
karşın ellerini önünde salladı. Jungkook ufak adımlarını yanıma ilerletmiş, dudaklarını birbirine bastırmıştı. "Hadi siz odana çıkın, Taetae.”Ona cevap vermeden hızla merdivenlerden çıkmaya başladığımda adımları beni takip ediyordu. Odama girmiştik, gözlerim etrafı şöyle bir incelerken kötü bir şey olmadığına karar verip kendimi yatağın üstüne bıraktım.
Jungkook... Utangaç görünüyordu.
"Gelsene," derken elimle yatağın üstünü işaret etmiştim. Annemi... Annemi mutlu etmişti. Benim yapamadığım bir şeyi yapıp onu mutlu etmişti ve nasıl olduysa ona sinirlenip, delirmem gerektiği yerde uysal davranıyordum.
Ayaklarını sürüye sürüye yanıma ulaştı. Yumuşak yatağıma çökerken yüzüme bakmıyor, çok sık yutkunuyordu.
Tanrı aşkına, heyecanlanması gereken bendim.
Bu odaya ilk defa annemden başka birisi giriyordu.
Dudaklarını birbirine bastırdığında ortaya çıkan gamzesi nefesimi nedensizce hızlandırırken gözlerimi kaçırmak istedim. Yüzü bir bebeğin cildi kadar pürüzsüz ve yumuşak görünüyordu. Yuvarlak hatları vardı. Diğerine göre daha kalın bir alt dudağı, yüzüne uygun bir burnu ve sık kirpikleri.
İlk defa birini bu denli inceliyordum.
Yemin ederim ki, Jeon Jungkook benim bütün ilklerimi bir bir alıyordu.
"H-hyung... Ben..." Bir şeyler söylemek için öylesine mırıltılar çıkarırken kaşları hafifçe çatılmış, tatlı yüzüne nazaran daha erkeksi parmakları çene hizasında dolaşmıştı. “Şey..."
"Teşekkür ederim.”
Söylediğim şeyi anlamamış gibi bana hızla döndüğünde gözlerimizin kesiştiği gibi kafamı başka bir yöne çevirdim. Sertçe yutkunmuş, dilimi alt dudağımda gezdirmiştim. "Annem... Annem çok mutlu oldu.”
"Taehyung." Parmaklarının çenemi kavramasıyla gözlerim büyürken beni kendine çevirmişti bile. Gözlerinin odağındaki dudaklarım uyuşmuştu, tanrım, dudaklarımı yakmak istiyordum. Çok dikkatli bakıyordu ve çok…
Tahrik edici?
Kaşları hafif çatıktı. Siyah saçlarından birkaç tutam alnına dökülüyordu ve büyüyen göz bebekleri odaklandığı yerden ayrılmazken parmaklarını elimin üstünde hissettim. "Dudakların..." diye mırıldandı yutkunurken. "Çok..." Tanrım. Durmak istiyordum. Kesinlikle... Kesinlikle susmasını, devam ettirmemesini istiyordum.
Cinsiyet sikimde değildi. Sadece, bu aptal çocuk fazla tatlıydı. Tanrım! Ciddi manada, çok... Çok tatlıydı ve kendini benimle harcaması dünyanın en büyük aptallığı olurdu. Susmalı, mümkünse bir daha da böyle bir şey söylememeliydi. Şimdi, şu anda buradan gitmeli ve beni eski, aksiyonsuz hayatıma bırakmasını istiyordum.
“Çok..."
Dudaklarımı birbirine bastırıp saklamak isterken "Sus." derken buldum kendimi. "Jungkook, sus lütfen.”
"Ama hyung..." parmaklarını elimin üstünde kaydırırken biraz yaklaştı, yüzü yüzümün santimlerce ötesindeydi. "Sana iltifat edecektim.”
Kendimi geri çekmeden ve gözlerinin içine bakmamaya çalışarak konuşurken ifadesizdim. İfadesizdim ancak... Kalbim nedense çok hızlı atıyordu. "Beni... Rahat bırak. Jungkook, herkesin sevdiği bir çocuksun. Hayatın, arkadaş çevren, ailen… Benimle uğraşma, yalvarıyorum. Ben seni... Mutlu edemem, tamam mı? Ben iyi bir arkadaş değilim." Belki de hayatımın en uzun konuşmasını yapmıştım. Garip bir şekilde... İlişkimizde utanıp giden hep değişmişti. Başka insanlarla ilişkimde her zaman kaçan ben olurdum.
Gözlerini ağır ağır kırpıştırdığını gördüm ve sonra da... Alt dudağımdaki baskısını hissettim.
Evet, siktir, beni öpmüştü.
Alt dudağıma tüy kadar hafif bir öpücük bırakıp geri çekilirken kısık kısık nefes alıyordu. Parmaklarım uyuşan dudaklarıma ulaştı. O, önce kafasını iki yana sallamış, sonra da birkaç defa “Üzgünüm,” diye mırıldanmıştı.
En son da, arkasında, saatlerce korkudan ağlattığı beni bırakmıştı.
Çantasını kapıp evden çıkarken ne düşündüğünü anlamak zordu.
Jeon Jungkook... Yemin ederim zordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stigma ' vkook✔
FanfictionKorkuyordum Jeongguk. İnsanların beni, mükemmel Jeon Jeongguk'un tek hatası olarak görmesinden ölesiye korkuyordum. tekrar yayımda|tamamlandı