ten|bitches

31.5K 3.4K 1.5K
                                    

Üzerime çöken sakinlik ve nedeni olmayan bir depresiflikle okulun koca bahçesindeki bir banka çöktüm.

Moralim bozuktu. Sabahtan beri ortada bir parti mevzusu dönüyor, tüm arkadaşlarım Taehyung bu sefer sen de gel, diye söyleniyorlardı ama... Ama yapamazdım ki. Yapamazdım işte. Oraya gitsem bile herkese yük olacağıma emindim. Böyle de boktan, sorunlu bir insandım işte.

Dirseklerimi dizlerime yaslayıp baş ve işaret parmağımla şakaklarımı ovmaya başladığımda başım çatlıyordu. Bakın, eğer migreniniz ve sosyal fobiniz -artık kabul ediyordum- varsa, hayat size güzel yüzünü falan gösteremiyordu.

Yani, bana henüz göstermemişti.

Belki de hiç göstermeyecekti.

Birkaç kez intiharı düşünmüştüm. Her seferinde uygulamaya çalışmış olsam da bir şekilde annem beni buluyordu işte. Kapıyı kitlememem için aldığı binlerce önlemden bahsetmek bile istemiyordum.

Gerçekten sorunluydum.

Ve etrafımdakiler yalnızca, sorunsuz yönlerimi görmek için yırtınsa da bulamıyorlardı.

Tıpkı Jungkook gibi.

O da arıyordu. Beni ilk tanıyan herkes, bunu yapardı zaten. Çünkü güzel bir bedenim olduğunu düşünüyorlardı. Ve hiç konuşmamamı asiliğime, belki de o hikayelerde bahsedilen "bad boy"luğuma yoruyolardı.

Halbuki ben, hiçbir şeydim. Ben, ölmek isteyen ve bunun için arkasında bıraktığı kimseyi umursamayacak kadar iğrenç ve bencil bir hiç kimseydim.

Aptal bir nöbet geçireceğimin farkında gibi hissediyordum. Uzun süredir her şey yolunda gidiyordu. Elbette bir bokluk çıkmalıydı, elbette.

Sulanan gözlerimi sıkıca kapatıp geriye attığım kafamla derin bir nefes aldığımda, Yugyeom'un uysal sesini duydum.

"Taetae!" diye çığırdı desem, yeriydi aslında. "Burada mıydın? Oh, boşuna terasa kadar çıkmıştım.”

“Buradaydım."

Genişçe gülümsedi ve yanımdaki boşluğa oturup, "Ee," dedi. "Neden teksin bakalım, kuyruğun nerede?”

Gülmek isterken bir yandan da deli gibi ağlamak istiyordum. Sikik terasta basılalı neredeyse bir hafta oluyordu ve yemin ederim, bir haftadır birbirimizin yüzünü bile tam olarak göremiyorduk. Çünkü göz göze geldiğimiz an başka bir yöne dönüyor, yanımdan geçerken hızlı yürüyordu. Cidden, bakir olmamda onun için ne sorun vardı, çözememiştim.

"Eğer sikik bir bakir olduğumu söylemeseydiniz," diye mırıldandım dalgasına. Yine de nedensizce sesim titriyor, gözlerim hafiften sulanıyordu. Belki de, herkesin bir şekilde benden uzaklaştığına emin olduğum anlardan olduğundan olabilirdi. Mesela Yugyeom, o da bir gün beni çok güzel bırakacaktı. "Buralarda gezinebilirdi.”

"Sikeyim onu o zaman." derken sesinin sinirli çıkışına kıkırdadım ve o sanki çok kötü bir şey olmuş gibi bir kolunu omzuma atıp beni kendine çekti. "Ani ruh değişimlerini sikmek istiyorum." Mırıltısına, "Ben de." diye karşılık verince, ilerden koşarak gelen Jin kafalarımızı birbirine bastırarak sarılmış "Selam orospular!” diye bağırmıştı. Çok saçma bir ortamdı şu an. Ben hem ağlayıp hem gülüyor, bir yandan intihar planlarımı kuruyorken, aptal Yugyeom Jungkook’u sikmek istiyor, Seokjin bize "Orospular" diye bağırıyordu.

"Pardon ama, Minseok'um nerede?" diye soran Yugеyom bizi bırakıp okulun içine onu aramak için yürümeye başladığında Jin gözlerini devirmiş, "Bunlar bence aşık.” diye mırıldanmıştı.

Jin cebinden çıkardığı çikolatayı uzattığında düşünmeden aldım ve, “Sağ ol." diye mırıldandım. Paketi açıp ısırdığım kısmı çiğnerken ona da uzatmıştım ama istememiş gibi kafasını iki yana sallayıp, sonra omzuma yasladı.

"Şey ya," diye fısıldadı bir elini göbeğime bastırırken. "Jungkook az önce seni sordu.”

Gözlerimin büyüdüğüne emindim. Çikolata boğazımda kalırken, salladığım bacaklarım yavaşça indi ve, "N-ne sordu?" diye fısıldadım onun gibi.

"Neden üzgün olduğunu sordu ve ben de, 'Sana mı soracak piç?' dedim. İyi yapmış mıyım?”

“Bilmem."

Konuşmadan oturmaya devam ederken biten çikolatanın paketini elimden aldı ve, "Ben atarım.” dedi. Birden kalkıp bahçenin köşesindeki çöp kutusuna doğru yürümeye başladığında, ben de arkasından kalkıp gitmiştim. Sonra da birlikte okula girmiştik.

Çişinin geldiğini söyleyen aptal arkadaşım için tuvalete girince ellerimi yavaşça yıkadım ve dudağımın kenarındaki çikolata izlerini de yıkayıp saçlarıma şekil vermeye çalıştım. Hafifçe karıştırıp kabarmasına neden olunca gözlerimi devirmiş, sonra da kalçamı lavabo tezgahına yaslayıp Jin'i beklemeye devam etmiştim.

O sırada içeriye değişik sesler çıkararak doluşan kalabalıkla birlikte tuvalette en köşeye geçince, yemin ederim, o aptalın yanındaki çocuğa kahkaha atarak girmesini beklemiyordum.

Aynı sınıftaydık. Yanındaki çocuğu da çok iyi tanıyordum, eh, eğer bir gay ise ve bakirlerden çok hoşlanmıyorsa tam ona göre biriydi zaten.

Gözlerimi üzerinden çekememe karşın tişörtümü sıkan parmaklarım daha da sıkılaştı, güzel gözlerinin odağı arkadaşından çıktı ve biz, göz göze geldik.
Dudaklarım yavaşça aralanırken dilim kuruyan üst dudağımı turlamış, sonra da gözlerim yan tarafındaki aynaya kaymıştı. Sertçe yutkunurken buradan çıkmam gerektiğini düşündüm. O beni istemiyorsa, benim de onu istemeye hakkım yoktu zaten. Aptal. Kendini bir şey mi zannediyordu?

"Jin!" diye seslendim hala kabinden çıkmadığı için. "Ben dışardayım, bekliyorum.”

Beni onaylayan bir ses çıkardığında ise yavaşça çıkışa doğru yürümüş, kapıdan çıkıp, köşede beklemeye başlamıştım.

“Hyung!"

Bir haftadır ilk defa bana seslendiğini düşünsem ve buna garip bir şekilse tepkisiz kalsam da yan tarafımdaki kapıya dönüp, biraz kızarmış yüzünü inceledim. "Efendim?" mırıltımla dudakları defalarca aralandı, kapandı ve en sonunda "A-akşam geliyorsun," dedi baş parmağı çenesinin altında dolaşırken. "Değil mi?”

“Nereye?"

Bilmiyormuş gibi sorduğum soruyla, “Ee..." diye başladı ve gözleri ben hariç her yerde dolaştıktan sonra, "Şey, duymadın mı? Hoseokie neredeyse tüm okulu davet etti. Sevgilisiyle mi ne tanıştıracakmış, parti falan- Her neyse, geliyorsun, değil mi?”

"Ben mi?" Güler gibi bir ses çıkarıp tekrar, "Ben?" dedim. "Hayal dünyandan çıktın sanıyordum, Jungkook.”

Gözleri yavaşça kırpışırken, "Ne demek istiyorsun?" demişti ama, o sırada çıkan Jin, kemerini düzeltmeye çalışırken “Hadi," dedi. "Yürü, Tae.”

Jungkook’un değişik tavırlarını sezdiğini söylüyordu. Ben de seziyordum, haklıydı ve haklıydık.

Son kez dağılmış saçlarına ve gamzelerinin belirginleştiği yüzüne bakıp konuşmadan ilerlemeye başladığımda bok gibi hissediyordum.

stigma ' vkook✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin