•scenery•

425 49 20
                                    

yoongi hiçbir zaman hislerini layığıyla kelimelere dökebilen biri olmamıştı. ne parmaklarının kahverengi piyanosuna ilk dokunduğu anı, ne ailesini ve dostlarını kaybetmenin acısını ne de onu ölümden kurtaran sarı saçlı çocuğun onda bıraktığı etkiyi anlatabilirdi. ama onu iyi tanıyan biri koyu kahve gözlerinde seyredebilirdi her bir duyguyu, hissiyatı. okunmayı bekleyen sayfaları açık bir kitaptı o, ne var ki kimse merak edip tozlu raflardan çekip almamıştı şimdiye kadar.

sabahın ilk ışıkları yoongi'ye ulaşmaya başladığında derin bir uykudan uyandı. kendini geçen geceye ait her şeyin bir rüya olduğuna inandırmaya çalışarak kalktı yumuşak yatağından. her ne olduysa, beyni yaşananları kabullenmeyi reddediyordu çünkü bu yoongi için çok fazlaydı. yani ölmek üzereyken bir inci çocuğun -kendisine böyle seslenmesini istemişti- onu kurtarması, yoongi'nin ruhu bile duymadan aylarca yanıbaşında olup denize düşen gözyaşlarını teker teker toplamış olması ve göz alıcı parlak mavi pullarının güzelliği falan cidden saçmaydı ona göre. gerçek olamazdı, öyle değil mi?

öyle değildi. o kadar gerçekti ki tüm bunlar yoongi'yi korkutuyor, sonunda aklını yitirmeye başladığını düşünüyordu. işin garip yanı ise bu çocuğun neden bütün gün boyunca aklının büyük bir kısmını meşgul ettiğiydi. sarı saçlar ve mavi pullar... yoongi kesinlikle başka bir şey düşünemiyordu.

akşam olup gürültülü sahil kasabası biraz olsun sessizliğe gömüldüğünde yoongi küçük evinin balkonuna çıktı. deniz tam karşısında durmuş ona bakıyordu. yine onu çağırıyordu fakat yoongi bu defa nedeninin farklı olduğunu düşündü. kaç saat boyunca orada öylece denizi izlediğini bilmiyordu ama gitmemekte kararlıydı. gitmezse bir süre sonra bu garip olayı unutacak ve hatırlamayacaktı bile.

•••

üç gün. yoongi sadece üç gün dayanabilmişti ve işte; gecenin bir yarısı, denize giden yolda yürüyordu.

kıyıya doğru yaklaşırken ne gibi bir beklentisi olduğundan emin değildi. deniz her zamanki gibi dalgalarını kıyıya gönderiyor, onlar da hemen geri kaçıyordu. korkuyorlardı sanki denizden ayrılmaktan. anlayabiliyordu dalgaları; zamanında kendisi de kaybetmekten çok korkmuş, en büyük korkusu haline gelmişti bu. sonunda da bu korkusu sahip olduğu her şeyi elinden almış, yoongi'yi sonunu göremediği bir hiçliğe mahkum bırakmıştı sanki.

bir süre ayaklarına vuran dalgaları izledi, daha sonra kıyı boyunca yürümeye başladı. neyi aradığından o da emin değildi fakat gözleri denizden bir an olsun ayrılmamıştı. bir kayanın üstüne çıkıp oturduğunda minik radyosunu yanında getirmediği için üzülmüştü. dalgaların sesi zaten onun için ayrı bir müzikti ama çoğu gece yalnızlığına ortak ettiği şarkıları dinler, eşlik ederdi. radyosu olmadığı için kendi söylemeye karar verdiğinde aklına gelen ilk şarkı onu gülümsetmişti. buruk bir gülümsemeydi bu.

kalbim paramparça
o kısacık anın görüntüsünü kaçırdığım için
pişmanım, umarım o anı tekrar görebilirim
ay ışığının parçalarını tek tek bir araya getireceğim
ve bir ışık oluşturacağım senin için
bu yüzden lütfen dünki gibi
çık karşıma
(kim taehyung - scenery)

"sesin çok güzelmiş."

yoongi duyduğu yumuşak sesle kapattığı gözlerini açıp etrafına bakındı. eş zamanlı olarak kalbi yerinden fırlayacak gibi atmaya başlamıştı.

kayanın sağ tarafından gelen ses sarı saçlı inci çocuğa aitti ve yoongi onu gördüğü an kalbinin neden bu kadar hızlı atmaya başladığından emin değildi. korkudan olsa gerekti. yoongi karşılık vermek yerine sadece gülümsediğinde -konuşma yetisini kaybetmişti o an- karşısındaki çocuk da gülümsedi. önce kısılan gözler, sonra da gülüşünü süsleyen küçük gamzeler dikkatini çekti yoongi'nin.

fear is his tear ' yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin