•sign of the times•

266 38 20
                                    




uzunca bir süre aklını meşgul eden ölüm fikri yavaş yavaş uzaklaşırken yerini çiçek kokulu düşüncelere bırakıyordu. bu düşüncelerin hepsini de deniz kokan inci çocuk oluşturuyordu. yoongi kendisini bu çocuğa ne ara bu kadar kaptırdığından emin değildi fakat nereye kadar veya ne kadar sürükleneceğini bilmese de sorun değildi onun için. avuç içlerine çiçeklerin en güzelini, en mis kokulusunu bırakan bu çocuk için değerdi elbette. korkularını umursamıyordu o an, zaten ruhunun en ücra köşelerini bile aydınlatan biri vardı.

henüz haberi yoktu inci çocuğun, yoongi'yi bu denli etkilediğinden. yoongi'nin korktuğu da buydu ya zaten; eğer bilseydi nasıl davranırdı kendisine? karşılık mı verirdi yoksa uzaklaşır mıydı ondan, bırakır mıydı incilerini, terk eder miydi onları denizde kaybolmaya? bilmiyordu. bu yüzden her gördüğünde kalbini deli gibi attıran inci çocuğun bilmesini istemiyordu oldukça yoğun olan bu hisleri. yoongi reddedileceğini biliyordu ama kendisi için değil, yuvasız kalacak incileri için üzülüyordu en çok.

yoongi'nin inci çocuğa düşüşü çok hızlı olmuştu. onun yerinde kim olsa jimin'e hayran olmaktan alamazdı kendini. çok güzeldi çünkü jimin ve yoongi ona tapıyordu. tanıştıklarından beri aklından çıkmayan bu çocuğa karşı hissettikleri o kadar yoğundu ki yoongi daha önce böyle bir şeyi sadece filmlerde duymuştu. kalbin yerinden çıkacak kadar atması, midede kelebeklerin uçuşması... bu şeyler yoongi'ye çok yabancı ve garipti. hayatında yenilikleri pek sevmese de yoongi'nin bu hissettikleri fazlasıyla güzel ve canlı hissettiriyordu. bu, yoongi'nin inci çocuğun kendisine hayat verdiğinin farkına vardığı ilk seferdi. önce gözyaşlarını kurtarmış, onlara yuva bulmuş daha sonra da solgun parmaklarına çiçekler dikmişti. şimdi ise zihninin her bir köşesini yeni çiçeklerle donatıyor, poseidon'u kıskandıracak kadar mükemmel bir bahçe inşa ediyordu zihninde.

aşkın tanımını kitaplarda okuduğu ve filmlerde izlediği kadarıyla bilirdi o. o zamana kadar ne aşık olmuş ne de birinin aşkı olmuştu. şimdi ise hâlâ tam olarak emin olamasa da bir şeyler hissediyordu. adını koyamadığı lakin çok güzel hissettiren bir şey olsa gerekti bu aşk denen şey. ama bu aşkı güzel yapan; inci çocuğun varlığı, verdiği güven hissi ve sıcak gülümsemesiydi. yoongi çok sonra öğrenecekti bunu ve aşkın aslında hiç de göründüğü kadar harika olmadığını.

her gece deniz kıyısına yaptığı ufak çaplı gezilerini iple çeker olmuştu. inci çocuk bazen geliyor bazen de yoongi'yi yalnızlığıyla başbaşa bırakıyordu. ama hüzünlü bir şarkı, zihninin tozlu köşelerinde ortaya çıkmak için hazırda bekleyen anılarla birlikte gözyaşlarını akıtmaya başladığında mutlaka orada oluyordu jimin. kendisinin hissettiği bunca şeye rağmen jimin'in sadece görevi incilerini toplamak olduğu için onun yanına geldiği düşüncesi yoongi'yi mahvetmeye yetiyordu. fakat avuçlarında hissettiği öpücük ve varlığını sadece kendisinin bildiği rengarenk çiçekler bu düşüncesinin yanlışlığını kanıtlar nitelikteydi.

yine böyle bir günde yoongi içinde filizlenmesine engel olamadığı umut tohumlarıyla birlikte içinden şarkılar mırındanırken zihninde oynayan görüntüler yüzünde eşsiz bir gülümsemenin oluşmasına neden olmuştu. yaz mevsimi olmasına rağmen soğuk esen rüzgar saçlarını uçururken öylece kumun üzerinde oturuyor, ayakları kıyıya vuran suyla ıslanıyordu. bu kez her zamanki kayanın üzerinde değildi çünkü gelir de inci çocuğa yakın olamazsam diye korkuyordu.

gözleri her zaman olduğu gibi denizden ayrılmazken suyun içinde gördüğü mavimsi ışıkla kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. her gün kendini bu ana ne kadar hazırlasa da jimin'i görür görmez tüm planları bozuluyor, heyecanlanmasına engel olamıyordu. nasıl olurdu da gün boyunca zihninde canlandırdığı güzel, sarı saçları ve parlak, gamzeli gülüşü karşısında gördüğünde kendisine hakim olabilirdi ki zaten?

fear is his tear ' yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin