•summer of farewell•

200 33 11
                                    

hikayeyi hala okuyan 3-5 kişiye bir not:

biliyorum çok uzun bir zaman oldu yeni bölüm yayınlamayalı. bunun için özür dilerim. bazı nedenlerden dolayı kelimeleri toparlamak benim için zor oldu, umarım bunun için anlayış gösterirsiniz. bu bölümün diğer bölümlere nazaran çok kötü olduğunun farkındayım ve bunu belirtmek isterim. sadece aklımdaki sonu sizlerle paylaşmak istedim. bu bölüm hiç var olmamış gibi varsayarak inci çocuk ve yoongi için aklınızdan bir son yaratabilir veya bölümü okuyabilirsiniz. bölümü okumaya karar verdiyseniz önceki bölümlere hatırlatma amaçlı bir göz atabilirsiniz.
teşekkür ederim.

mutluluk kavramı üzerine düşündüğü bir çok zamanı olmuştu yoongi'nin. bir insanın hayatı boyunca tam olarak mutlu olamayacağını inanmış, hep bir şeylerin hüznünü ve mutsuzluğunu kalplerinde taşıdıklarını düşünmüştü. fakat şimdi saf mutluluğun varlığını kendi gözleriyle görmüş, tüm kalbiyle hissetmişti. mutluluk denen şey eskiden ona gökyüzü kadar ulaşılması zor bir şey gibi görünüyordu. şimdi anlıyordu ki ihtiyacı olan tek şey gözlerine baktığında aşkı görebileceği biriymiş meğer. ellerini tuttuğunda kendisini dünyanın en güvende insanı gibi hissettiren, bir gülüşüyle kalbini eriten, öpücükleriyle nefessiz bırakan fakat bir o kadar da hayat veren birinin varlığıymış.

yoongi bu mutluluğu zor yoldan kazandığına inanıyordu. fakat bir yandan da bu mutluluğu karşısına çıkaran tüm zorluklara minnettardı. bir zamanlar yürüdüğü dikenli yollar şimdi rengarenk çiçeklerle dolmuş, yalın ayak dolaştığı çöl bir deniz olmuştu. ve o deniz de ona kaybetmekten en çok korktuğu şeyi getirmişti.

yoongi ve jimin deniz kıyısında birbirlerine olan aşklarını dile getirdikleri o geceden sonra bir süre daha aynı saatte, aynı yerde buluşmaya devam ettiler. birlikte geçirdikleri bir saniyeyi bile hiçbir şeye değişmezlerdi. ikisi de çok mutluydu. sadece denizin, yıldızların ve ayın şahit olduğu bu buluşmalarda bolca sevişmişler ve çokça aşık olmuşlardı birbirlerine. sonunun gelmesini istemedikleri bir peri masalının içindeydiler.

jimin, yoongi'ye hayatındaki en güzel düşüşleri yaşatıyordu. mesela bir gün parlak sarı saçlarına düşüyordu yoongi. başka bir gün belli belirsiz ortaya çıkan gamzelerine, minik ellerine... bazen de ince beline. öpücükleri yetersiz kalıyordu jimin'in sahip olduğu tüm güzelliklere. taptığı o  dolgun dudakları öpse çilleri kıskanıyordu hemen. sonra güzel boynu göz kırpıyordu, unutuveriyordu diğer her şeyi. saatlerce öpmüştü bi keresinde jimin'i. o da çok memnundu ya halinden bir kere bile yeter dememişti. hiçbir zaman yetmiyordu zaten, yetemiyordu. her zaman daha fazlasını istiyordu jimin ve bu konuda açgözlü olduğunu kabul ediyordu.

yoongi ne zaman yüzünü inci çocuğun boynuna gömüp öpücüklerini sunmaya başlasa jimin'in elleri daima yoongi'nin saçlarına giderdi. kalbini dağıttığı yetmiyormuş gibi bir de saçlarını dağıtıyordu ama umrunda değildi yoongi'nin. ona istediğini yapabilirdi. çoğu gece yanında getirdiği küçük radyosundan her şeyi daha anlamlı kılan aşk şarkıları yükselirken nefesleri birbirine karışıyor, aşkı ve mutluluğu doruklarda yaşıyorlardı.

birbirlerinin kolları arasında deniz sesine karışan şarkıya eşlik ediyorlardı çoğu zaman. jimin, her şarkıyı yoongi'nin gözlerinin içine bakarak söylese de yoongi onun bakışlarına karşılık veremeyecek kadar utangaçtı.

nasıl bilebilirdim,

bir gün daha fazlasını hissederek uyanacağımı

ama kıyıya çoktan ulaşmıştım

sanırım biz gecedeki gemilerdik

fear is his tear ' yoonminWhere stories live. Discover now