neden beni yalnız bıraktın'

246 40 42
                                    

...

Taehyung, müthiş bir ağrıyla gözlerini açtı. Her yeri tutulmuştu üstelik boğazında bir yumru vardı -yutkunamıyordu bile- Hareket edemedi bir süre. Böyle bir şeyi daha önce yaşamamıştı -bu zamana kadar kuş tüyü yastıklarda, yumuşacık yataklarda yatmıştı sadece- ve o an bir daha yaşamak istemeyeceğine karar verdi. Buna sebep olduğu için babasına birkaç küfür savurdu. Sonunda, söylene söylene doğruldu oturduğu koltukta.

Etrafa bakındığında -iki kapının ardı hariç, tüm evi görebiliyordu- boş olduğunu fark etti. Boğazını -uzun bir öksürme sürecinin ardından- temizleyerek seslendi
"Hyung?"

Ses gelmedi. Ayağa kalkarken tekrar etti
"Kahramanım Hyung!"

"Hyung neredesin?"

Yine ses gelmedi -hadi ama- zaten boğazı ağrıyordu
"Ya, tatlı ama sinir bozucu hyung!"

Gür sesiyle -boğazının fazlaca acı veriyor olmasını da önemli bir ayrıntıydı- bağırmasına rağmen cevap gelmeyince -sinirlenmişti- kapalı kapıların ardını yoklama hakkını kendinde gördü. İlerledi -ki koltuğun etrafını dolaştıktan sonra yalnızca iki adımdı- ve sol tarafta kalan kapıyı açtı. Tahmin ettiği gibi yatak odası da -zor da olsa yatak odası olduğunu kabul etmeliydi, çünkü yatak vardı- küçüktü.

Sıkıntıyla nefes verdi.
Bu ev kutu gibiydi. Tanrı aşkına burası ev mi ki, diye iç sesini düzeltikten sonra asıl amacını hatırladı.
O, bu odada mıydı?

Hayır, adını dahi bilmediği kahramanı pencere önündeki iki kişilik yatağın üzerinde -yatağın büyük olmasına kısa bir an şaşırdı- yoktu, kapının doğrultusundaki köşede kalan bez dolabın içinde de olamazdı -yani öyle tahmin ediyordu- eh, odada başka -hiç-bir şey olmadığına göre bu, lanet olası, küçük, basık, karanlık odada kimse yoktu.

Sinir hücrelerinin, her birinin, tek tek gerildiğini hissetti.

Yatağın üzerinde kalan o kalın, siyah perdelere asılıp sökmek istedi Taehyung, yatağın gri çarşaflarını parçalamak istedi. Bunaldı, içi sıkıldı, gözlerini yumarken derin nefes aldı -onu hiç ilgilendirmezdi, kahramanına saygı duymalıydı- ama içten gelen sinir, küçük çapta bir patlama yaşatınca kendini, kapıyı büyük bir şiddetle çarpmaktan alıkoyamadı -kapıya bir şey olmamıştı, keşke olsaydı-

3-12-6 nefes tekniğini uygulayarak kendini rahatlatmaya çalıştı. Sonra sağ tarafta kalan kapıyı açtı. Evet, banyosu da vardı bu evin -hayret etti- Küçük duşakabini gördüğündeyse buna sadece güldü. Kapıyı kapattı ve iki adımda ulaştığı koltuğa, arkasından atladı.

Tavanla bakışırken nereye düştüm ben böyle, diye düşündü ve babasına sövme seansını başlattı. Çok uzun sayılmayacak sürenin sonunda rahatladığında seansını sonlandırıp asıl sorusuna döndü, bu hyung neredeydi tanrı aşkına?

Oflayarak ayağa kalktı, pencerenin önüne geldi ve bir hışımla siyah kalın perdeyi kenara çekti. Bu zamana kadar neden karanlıkta durduğunu sorguladı ve aptal olduğunda karar kıldı. Ama hyung'u daha aptaldı -kahraman olması aptal olamayacağı anlamına gelmezdi- bu küçük evi, kalın -tahminen çok aramış olduğu, siyah- perdelerle daha kasvetli ve bunaltıcı hale getiriyordu, bu herif burada nasıl yaşıyordu?

Düşüncelerini, kendisini ilgilendirmediğini söyleyerek kestiğinde sokağı izlemeye başladı. Kimsecikler -kahramanı- yoktu. Karşıdaki apartmana baktığında, apartmanın çok -zıplasa ulaşabileceği kadar- yakında olması rahatsız hissettirdi. Perdeyi çekmek istediğinde tülün olmadığını fark etti. Kalın perdeyi mi çekmeliydi? Hayır, izlenmeyi karanlığa tercih ederdi.

strayed	;;taejin Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang