siyah duvarlarda, sıçrayan mavi damlalar'

184 32 49
                                    

...

Taehyung, hiç bilmediği yerde, daha önce görmediği biriyle mavi saçlarına olabildiğince tezat bir -kişilikle- evdeydi, ve pek şikayetçi olduğu söylenemezdi. Nedendir bilmezdi -aslında sorgulamazdı- ama ona güvenebilirdi, o kahramanı değil miydi?

Uykusunda -mantıken- farkında dahi olmadan sola dönmesi, farkında olsaydı asla -ama işi belli olmazdı bahsi geçen kişinin, asla, asla dememeliydi- yapmayacağı bir hareketti. Rüyasında, ortada yokken bir anda beliren büyük uçurumdan düştüğünde aslında uçurum, uzandığı koltuktu. Kendini yerde bulduğunda yaşadığı acıyla inledi -gerçekten acıtmıştı- buna rağmen gözlerini açmadı ve ters tarafa dönerek bacaklarını kendine çekti. Düştü diye uyanacak mıydı? ne alakası vardı.

Bu acıya direnmesi bedeninin daha güçlü bir kozu ortaya koymasına zemin hazırlamıştı ve.. yenik düştü. Öksürdü birkaç kez, kuruyan ağzı ve daha çok boğazıyla, uyarılmış bir şekilde ayıldı, dudaklarını birkaç kez açıp kapayarak şapırdattı. Bedeninin çölde kalmış bedevi gibi hissettirmesine karşı su içmek istemiyordu, içerse, midesinin on katı aşan dalgalarla bir o yana bir bu yana savrulacak olma hissiyatı büyüktü, gerçekleştiği taktirde hoş şeyler olmazdı. Zaten uyanmak da tercih ettiği bir seçenek değildi.

Zemin sertti, fazlaca soğuktu ama tercih etmek istemediği seçenek doğrultusunda gözlerini açmadı. Şimdi güzeller güzeli yatağında olmak vardı. Bulutlar gibi pofuduk yüzeyinde bacaklarını ahtapot gibi açmasına rağmen içinde küçücük kaldığı güzeller güzeli yatağında bebekler gibi uyumak vardı.. ama şu an yoktu. Eh, yakın zamanda da olacak gibi gözükmüyordu. Çünkü o adamı -babasıydı, terbiyesiz değildi yalnızca sinirliydi- uzun bir süre görmek istemiyordu "adi herif!"

İçinde bir yerlerde patlayıveren öfkeyle bağırması üzerine, ardı ardına öksürmek zorunda kaldı ve bu, o kişiye -babasına- sövmek için taze bir neden daha sunmuştu, zevkle kabul etti. Doğruldu ve başı kucağına düştü, gözlerini birkaç kez karıştırarak kendine gelmeyi hedefledi. En son saçlarının okşandığını, huzurlu hissettiğini hatırlıyordu, hiçbir şeyi yokmuş ama her şeye sahipmiş gibi, sonrası yoktu. Boğazı felaket kurumuştu, hasta olmak berbat bir şeydi, o adama lanet olsundu.
"Hyung, su-"
Boğazını temizledi
"Su getirir misin?"

Gözlerini yumdu ve açtığında başarmıştı. Başını kaldırdı kolunu destek almak üzere yanındaki koltuğa atarken. Sorusunun üzerine, devam eden sessizlik farkındalığıyla yavaşça çatılan kaşlarının altındaki gözlerini, koltuğa -sağa- döndürdü, boşlukla karşılaşmasının ardından tüm bedeniyle döndü
"Hyung?"

Yine gitmişti demek ki, bu adam niye ortadan kaybolup duruyordu ki? Gerçi, ne haddineydi ama şu an çok haddineydi. Koltuktan destek alarak doğruldu ve ayağa kalktı.
"Hyung?"
belki de gitmemişti kim bilebilirdi ki?

Bilemezdi ama tahmin edebilirdi, ve ses yine gelmemişti -eh, bu artık, beklediği bir gelişmeydi- ışıklar kapalı, kalın perdeler çekilmişti, yani etrafı bir adım ötesini bile zor görecek kadar karanlıktı, ve bir adım ötesini bile zor görüyordu -zaten ev toplam üç adımdı ama bu başka konuydu- topallayarak zaten göremediği alanda ilermeye çalıştı, ikinci adımdan acı veren bacağı sebebiyle yarım adım sonrası üçüncü adımını attığında ayağı bir kutuya mı girmişti
"ah, hadi ama hyung"
şu hamburger kutularını niye ortalığa atardı ki? -en azından ketçap bulaşmış kağıdı falan değildi, bu da bir şeydi-

Ayağını kurtarıp kutuyu öylece bıraktı -şimdi onunla mı uğraşsaydı- ve devam etti. Küçük adımlarla tezgahı bulduğunda herhangi bir bardak alıp çeşmeden doldurdu ve bedeninin çektiği büyük susuzluk evresinin yönlendirmesiyle bardağı kafaya dikti. Büyük yudumlar boğazından geçerken canını yakmıştı ama umursamadı, tadsız olduğu iddia edilen su, şu an ayılıp bayıldığı bol çikolata soslu san sebastian cheesecake'inden bile lezzetli olabilirdi, ve bu bildiğin çeşme suyuydu -oldukça kireçli ve klorlu?-

strayed	;;taejin Where stories live. Discover now