4.2

397 54 20
                                    

Bir pazar sabahı Jongin evde fazlaca sıkılmış ve güneşin ilk ışıklarıyla kuzeni Minseok'u dışarı çıkmak için darlamıştı. Minseok'da hiç istemesede onu ne Sehun'a ne de Junmyeon'a defedebilmişti. Çünkü iki küflü peynir de sevgilileriyleydi bugün, yani Jongin'i eylemek ona kalmıştı. Zorla yatağından kalkmış ve hazırlanıp evden çıkmışlardı, Minseok iyi tarafından bakıyordu en azından Jongin'i ilk önce kahve içmeye ikna edebilmişti.

Yol boyunca dikkatle Jongin'in zırvalarını dinledi yoksa hiç susmadan 'sen beni dinlemiyor musun?' diye cırlaması olasıydı. Minseok ise bunu geçen sene ilk ve son kez yaşamıştı, çünkü kabus gibi bir şeydi. Bu sıradaysa dikkatini dağıtan şey bir anda taşa takılıp hafifte olsa burkulan ayağı olmuştu.

"Ahhhhğğğğhh.."

"Sincabım iyi misin?"

Jongin telaşla yere düşen Minseok'un yanına eğilmiş ve bileğini kontrol ediyordu.

"İyiyim Jongin, hafif bir burkulma."

"Çok canın acıyor mu?"

"Hafif dedim ya dangalak herif."

"Olsun, ya şişerse? Sen en iyisi mi sırtıma çık kafede buz falan koyarız."

Minseok yavaşça üzerine eğilen Jongin'i itekleyip ayağa kalktı.

"Bak üstüne basabiliyorum Jongin, bir şeyim yok."

"Hayır olmaz sırtıma çık hemen. En azından kafeye ben taşıyayım, şurası zaten."

"Hayır Jongin."

"Bana bak hemen çık yoksa avazım çıktığı kadar bağırırım."

"İyi be kes."

Minseok, Jongin'in sırtına atlayıp kollarını çok sıkmadan boynuna dolamış, bacaklarınıda beline sarmıştı. Başta her ne kadar itiraz etsede Jongin'in onu taşıması işine gelmişti. Kuzenler bugünler için vardı değil mi? Kafeye girdiklerinde ikisi de şen şakrak gülüyorlardı.

"Jongin tamam yeter, indir beni artık. Bileğim de bir şey yok, ayrıca geldik."

Jongin onaylarcasına başını salladığında Minseok'u sırtından indirdi ve kendisine dönük kuzeninin arkasında gördüğüyle gözleri dolmaya başladı. Jongdae tam karşısındaki masasından onlara bakıyordu.

"Jongin ne oldu?"

Jongin dudaklarını büzerek karşılık verdi.

"N-ne de-emek Kyungişim o k-kör herifle b-birlikte arkandaki m-masada oturuyor."

"Ne körü, ne Kyungişi? Ne saçmalıyorsun be?"

Minseok arkasını döndüğünde göz göze geldiği bedenle dona kalmıştı. Gerçekten hemen sevgili mi yapmıştı?

"Şimdi gerçekten Kyungişim ve o şey mi? Öööğğğkk.. BANA BAK KÖR..."

Minseok karşı masaya atlamak üzere olan kuzeninin ağızını kapatıp zorla bir masaya oturtmuş ve yine zorla da olsa gözlerini Jongdae'den ayırabilmişti.

"Kuzen, muzen dinlemeyip sana dalacağım şimdi. Ne diye durduruyorsun lan beni?"

"Katil olma genç yaşta diye. Sanırım içimde sana karşı beslediğim saçma bir sevgi var."

"Ayyy benim düşünceli sincabım. Sana ne be, sana mı kaldı derdi tasadı? İster yalarım, ister dalarım."

Jongin yavaşça masaya vurduğunda Minseok göz devirdi.

"Sen gerçekten hastasın. Al işte Kai geri döndü, en son Nini'ydin ne güzel."

"O, senin şu kalas herifle Kyungişimi görmeden önceydi."

Tarokota Kazanı/chenminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin