Özel Bölüm 2.2 -Şarkı-

287 16 26
                                    



TANIŞMALARINDAN 2 HAFTA ÖNCE



   Hayatımı her zaman sigaranın ucuna doğrultulmuş bir çakmağa benzetmişimdir. Gazı bitmek üzere olan bir çakmak. Ne kadar taşını zorlarsan zorla, yanmayacak olan çakmak. Zaten yanmıştır o çakmak. Tükenmiştir, bitmiştir. Uğraşırsın, denersin umutla yanmaz, yanmaz işte.

   İşte o çakmak, kırıldı. Tam da en orta yerinden. Taşı fırladı gitti, karıştı pis, dünyaya. Gazının son damlaları da hayallerime sıçradı, minik minik lekeler bıraktı, ne kadar uğraşırsak uğraşalım silinmeyecek olanlarından. İçimdeki saçları kulaklarını zor geçmiş kumral  kız çocuğu, bu lekelerin üzerine içi gibi, hatta kalbi sıcacık olan gözyaşlarını sürdü, belki iyi gelir diye. Yara sandı hepsini, çocuksu bir hevesle iyileştireceğini düşündü. İşte o gözyaşları zaten birer kordu, alev aldı herşey.

   İçimdeki buhranı anlatabilmem için önümde binlerce sözlüğün eğilmesi gerekirdi, bunu biliyordum. Zaten ben de anlatmakla uğraşmıyordum. İnsanlar; uçsuz bucaksız iradeleri ve zekaları kullanılmak için kafataslarının içinde değil de, ne kadar aptalca ve gereksiz iş varsa onları gerçekleştirmek için orada olduklarını düşünüyorlardı bana göre. Ne kadar da acınası.

  Saçlarımı elimin tersiyle alnımdan yukarı doğru ittim. Ellerimdeki içleri meyve sebze dolu poşetleri avuç içlerime sanki dünyanın en ama en önemli şeyleriymiş gibi bastırmayı da ihmal etmedim tabii ki. Gözlerim sokağın her bir köşesini sanki ganimetini arayan bir korsan edasıyla taranırken, aynı zamanda yanımda bir muhabbet kuşu gibi cıvıldayan tatlı kadını da dinliyordum.

"...Melahat'in küçük kız bakkalın oğlu Berke Can ile köşedeki parkta gece yarısı haşna fişne yaparken basılmış. Bunun babası da kapmış pompalıyı Berke Can'ı geberteceğim diye. Valla beklerdim ben o herifin Berke Can'ın kafaya pompalıyı dayamasını. Adamı zor durdurmuşlar valla kız. Zevkten dörtköşe balkondan izledim olayları. Polis molis geldi hatta ayol. Keşke sen de olsaydın çekirdekle hunharca haykırarak izlerdik. Az atraksiyon gördük be sonunda. Hiiiç de haz almam Melahattan. Küçük Melahat benim yakışıklı, mükemmel oğlumun topunu patlatmıştı, bastıbacak karı." dedi Gündüz Teyze. Ekledi, "Yani, yaklaşık 15 sene önce tabii."

Gündüz Teyze. Nam-ı Değer; Çilekli Pasta.

   Gerçekten çilekli pasta gibi kadındı, Gündüz Teyze. Ben ne kadar somurtkansam, ne kadar rezillik, batmış bir haldeysem; Gündüz Teyze o kadar da gülümser, o kadar mükemmeldi. Aralarına minik top top bulutlar damlamış kır çiçeklerini anımsatan upuzun saçları vardı, o güzel saçlarını da hep iki balıksırtı şeklinde örerdi. Kısa boylu hafif de çelimsizdi ama o gördüğüm en güçlü insandı. Yaklaşık 9 farklı ikişer kilo meyve ve sebze torbalarını aynı anda iki eline sığdırabiliyordu, bu ne kadar zor siz biliyor musunuz, dostlarım?

   Neşeden uzak bir sesle bir 'karga' gibi cıvıldadım aynı zamanda da soğukça,-kıkırtılarımın tamamının soğuk olduğunu tanışıklığımızdan beri (4 sene) Gündüz teyze bilmiyor. Öyle iyi rol yapabiliyordum ki demek hiç şüphelenmiyordu benden-  kıkırdadım. "Hehehyt be, cüce Melahat nasıl da delirmiştir evde. Ah nasıl hoşuma gitti düşüncesi anlatamam." Dostlarım, benim cıvıldamam bile anca karga gibi oluyor, affedersiniz.

    Uzak ve soğuk kıkırtıma aksime samimice eşlik etti. "Tabii kız, mahallece yaklaşık bi 1,5 yıllık gıybet kotamızı bu dolduracak. Eee, sende ne var ne yok kız Nazike?"

Bir Beyaz Gül  |TEXTİNG (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now